Güneşin ışıkları yavaş yavaş dünya üzerine düşmeye başlamıştı. Anna çalar saatin sesiyle uyandı. Alarmı kapatmak gözlerini açmadan komidine uzandı fakat saat orada yoktu. Gözlerini yavaşça açtı. Jane, saat elinde Anna'nın uyanmasını bekliyordu.
-Hadi uykucu. Okula geç kalacağız, dedi. Anna:
-Sanada günaydın Jane, diyerek kalktı. Banyoya gidip yüzünü yıkadı.Odasına geri döndü ve aynada kendine baktı. Saçları berbat görünüyodu. Üstünü giyip saçına şekil vermeye çalıştı. Saçına ne olmuştu böyle? Hiçbir şekle girmiyordu. En sonunda dayanamayıp topladı. Aşağı indiğinde Jane kapıda onu bekliyordu.
-Vay canına! Gerçekten berbat görünüyorsun, dedi Jane sırıtarak.
-Jane biraz kibar ol, dedi anneleri.Anna:
Önemli değil anne, dedi ve kapıya doğru ilerledi.
-Anna, kahvaltı yapmayacak mısın?
-Hayır, okulda atıştırırım, dedi ve çıktı Anna.
Jane gözünü telefondan ayırmıyordu. Neredeyse düşecekti ama Anna onu tuttu ve,
-Telefona bakmayı kesmezsen, bir dahaki sefere yere düşeceksin, dedi. Jane telefonu çantasına koydu. Bir anda etraf sessizliğe büründü. Az önce mesaj sesi ve Jane'in ne yazacağını sesli düşünmesi biraz ses yaratıyordu fakat şimdi çıt bile çıkmıyordu. "Gerçekten konuşacak hiçbir şeyimiz yok." diye düşündü Anna. Bu sessizlik okula kadar devam etti.
Okula vardıklarında Chole Anna'yı bekliyordu.
-Günaydın, dediler aynı anda. Sonra gülmeye başladılar. Jane onlara bakıp,
-Çok saçma davranıyorsunuz, dedi ve okula doğru ilerledi. İçeri girdiğinde Sidney ve Ashley'nin yanına gitti.
-Geç kaldın, dedi Sidney. Jane,
-Biliyorum üzgünüm. Anna çok uyuşuk. Ne yapalım beraber gelmek zorundayız. Bu arada saçın harika görünüyor Sidney ve Ashley bluzuna bayıldım. Nerden aldığını söylemelisin., dedi. Sidney,
-Gerçekten öyle değil mi? dedi ve saçını arkaya savurdu.Saçı Ashley'nin yüzüne çarptı. Ashley kafasını iki yana hafiçe salladı ve,
-Eee! Biz neyden bahsediyorduk?, diye sorarken zil çaldı.
...