25.02.2018
Yine herzaman ki gibi berbat bir şekilde güne gözlerimi açmıştım. Güneşin keskin sarı ışınları gözlerimi oyarken bir yandan nasıl bir boktan gün geçireceğimi düşünüyordum.
Yanımda bedeni olmadan geçirdiğim 390. gündü.
Evet tamı tamına koca 390. gün.
Odada boş boş gözlerimi oyalarken her bir yanı anılarla dolu olduğu için hassas gözlerimi anında dolduruyordu.
Yanağıma düşen hafif sıcaklıkla ellerimi direk gözlerime getirip silmiştim.
Ah! şuan bunu düşünüp kendimi mahrum edemem. 389 günden beri, yeterince kendimi üzmüştüm.
Ne mi olmuştu?
Jeon Jungkook'la 01.01.2017 tarihinde tanışmıştık, yılbaşında. Konuşmaya başladığımız günden beri ondan hoşlanmaya başlamıştım ki o da öyledi. Birbirimizi seviyorduk.
Yada ben öyle düşünüyordum?
O 21 yaşındaydı ben ise 18 yaşındaydım. 1 yıl boyunca sevgili olmuştuk. Onsuz hiçbir şeye gitmiyor, etmiyordum. Ona deli gibi aşık olduğumu biliyordum.
*En çok hoşuma giden haraketi ise bana her defasında ses tonunun güzelliğiyle adımla seslenmesiydi*
Ailemle 1 aylık yazlığımıza gidip tatil yapacaktık. Ben ne kadar yalvarsam yakarsam da babam izin vermemiş ve zorla yazlığa getirmişti.
Yazlıkta internet yoktu. Merkez bizden çok fazla uzaktı. Ev ormanlık ve yüksek kesim bir alanda olduğu için telefonlarda iyi bir şekilde çekmiyordu.
Tam bir kafa dinlemelik yerdi ama jungkook'da yanımda olsaydı çekilebilir bir hale gelebilirdi.
O yanımda yokken 1 ay boyunca burda kafamı dinlemeyi değil kafayı yemeyi öğrenirdim.
Neyse ki babam inatçılığından taviz vermeyip 1 ay boyunca burada kalmıştık.
Jungkook'a mesaj atamıyor, yazamıyor,aramıyor olmak çok zor birşeydi.
Günlerce ağladım o yazlıkta. Kendimi yaralasam bir şekilde eve geri döndürebilir miyim diye düşünmüştüm ama 1 ay dolmadan dönmemekte kararlılardı.
Annemle bin kere kavga etmiştim. Bu ormanlığın içinde ne işimiz var diye.
En son tekrardan yatakta yatarken kuşların ciklemesinden artık bezmiş bir şekilde lanet getiriyordum.
Annemle tekrardan tartışmaya başlamış ama tartışma uzamadan telefonumu ve elime bir kitap alıp evden uzaklaşmaya başlamıştım.
Küçük bir derenin kenarına geldiğimde telefonumun sağ üst tarafında saatin yanında duran 5 tane şeritin bir tanesi beyaza bürününce gözlerim faltaşı gibi açılmıştı.
Mutluluktan ağlamaya başladığımda ellerimle göz yaşlarımı silip direk rehbere girmiştim.
Jungkook'u arayıp 1 ayın acısına dair 5 saat konuşmayı düşünüyordum.
Telefonu kulağıma getirdiğim gibi mutluluktan yerdeki çimenleri teker teker koparıp altında ki toprakları deşiyordum.
Böyle bir numara bulunmamaktadır.
Telefonun karşısından gelen kadın sesi tekrardan gözlerimin dolmasını sağlamıştı.
Ne demek böyle bir numara bulunmamaktadır?
Telefonu kulağımdan indirip kırmızı çağrıyı sonlandırma çizgisine bastım. Arama sonlandırıldığı gibi üsten sekmeyi indirip mobil veriye bastım.
İnternetimin çekmesiyle birlikte bildirimlerin bir yağmur misali hızlı gelmesi mutlu olmamı sağlıyordu. Genelde twitter ve instagram vardı ama benim dikkatimi çeken sadece
{@jeonjunggk bir fotoğraf paylaştı}
Ellerim titreye titreye o bildirime basmıştım.
Keşke basmaz olsaydım da şu nefret ettiğim kuşlar beni taşlayarak öldürselerdi.
Mutluluktan deştiğim toprağın üstüne elimden kayan telefonum düşünce arkasından düşen göz yaşım bütün senaryoyu tamamlıyordu.
O evlenmişti.
jeonjunggk:
seni özledim.
123.456 Beğenme 1.732 Yorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
call me by your name | taekook
Fanfictionevet jungkook, beni intihara sürükletecek kadar kendine bağlamıştın;