Her Nefes Bir Aşk...

6 1 0
                                    

İşte yine başlamıştı yağmur, oysa gökyüzü sabah ne kadar da berraktı. Güneşin, zirvesi bulutlara değen dağların arkasından gülümseyerek doğuşunu tarifsiz bir coşkuyla izlemişti. Nice zamandır gökyüzü güneşe hasretti oysa. Masmavi göklerin hasret kaldığı güneşle bu kadar çabuk vedalaşmasına üzülmüştü. Günlerdir simsiyah yağmur bulutları semayı kaplıyor ve aralıksız gönderiyordu iri yağmur tanelerini yeryüzüne, evsiz kalanlara, yıkılan köprülere, dolup taşan ırmaklarda çaresizce kaybolan onca insana aldırmadan.

Hep aynı gökyüzünü görmeye alışmıştı ancak hep aynı şarkıları dinlemekten usanmamıştı nedense. Hep aynı kaderi yaşamaktaydı dinlediği şarkılarda. Yağmura duran gökyüzü en yakın dostu olmuştu artık. Yalnızlığına son vermiyordu hiçbirisi ama yüreğinde yaşattıklarını hayale dönüştürmesine yardımcı oluyordu böylece. Hayaller, insanoğlunun çaresizliklerinde tutunduğu hayat ağacının bir dalıydı. Kırılmayan ama yalnız bedenlerde de her zaman sonbaharı yaşayan öylesine bir dal. İçinde baharlar, özlemler yaşatan, en önemlisi de içinde aşk yaşatan.

Geceye mahkûm yıldızlar gibi hissediyordu kendisini. Kara bulutlara hapsolmuştu sanki. Gökyüzünü kara bulutlar kaplamışsa eğer, yıldızların ne önemi vardı ki? Karlı dağlara yalvaran gözlerle bakıyordu acımasız rüzgârlarını göndermesi için. Belki dağılırdı bulutları, belki gökyüzü yine yıldızlarıyla gülümserdi kendisine. Ama nafile yalvardığını biliyordu çünkü ne dağlardan esen bir rüzgâr vardı ne de bulutların gideceği. Yalnızlık aynı yalnızlık, özlem aynı özlem, hasret aynı hasretti. Değişen tek şey ise kuru göz kapaklarını yavaş yavaş ıslaklığın almaya başlamış olmasıydı. Ağlaması gerekiyordu sanki. Sanki yüreğinden bir emir gelmişti ve o da aldığı emri süratle yerine getirmekteydi. Öylesine dalıp gitmişti ki zifiri bulutlara, göz kapaklarında irileşip yanaklarından süzülerek düşen damlaların farkında bile değildi.

Bir fırtına yaşamaktaydı, delicesine esen rüzgârlara karşı koyacak gücü kalmamıştı artık. Tutunacağı bir dal arıyordu, her saniyesi asırlar kadar uzun ve kederli geçen hayatında. Yalnızlık kaderi değildi, olmamalıydı. Kaderin bunca çok çeşidi varken neden kendisini böylesi bulmuştu? Bunu hak ediyor muydu? Koca dünyanın içinde bir tek kendisi vardı sanki. Yaşamak, eğer ümidin varsa güzeldi. Gönlünde yaşattığın sevdaların, sahibini arıyor olması ne kadar acı bir duyguydu. Kurşuna dizilerek idama mahkûm edilen tutsaklar misali, damla damla düşen gözyaşları sahibini arıyor ama gelmiyordu o hüzün kokan, hasret kokan yaşların sahibi.

Bu kadar karamsar düşüncelerinin arasında yine de Allah'ına şükretmeyi ihmal etmiyordu. O böyle uygun görmüştü demek ki. Ondan gelen her şeye razı olması gerektiğini biliyordu ama çocuk yüreği yine de hüzünleri sorgulamadan edemiyordu.

Hayat, varlık ile yokluk arasında dolaşan bir zaman diliminden çok, onun için gülmek ve ağlamaktan ibaret olan, çözülmeyen bir bilmeceydi. Bu bilmece çözülmedikçe adına dünya denilen bu oyun sahnesinde ağlayanlar, hasret kalanlar daima var olacaklardı. Nefesinin kesildiğini hissetmeye başladı birden. Zor da olsa alıp verdiği nefesler tıpkı gözleri gibi başını yasladığı pencerenin camlarını da buğulandırıyordu. Verilen her nefeste camda oluşan buğulanma, bir süre sonra su damlacıklarına dönüşüyor ve süzülmeye başlıyorlardı aşağılara doğru, gözlerinden süzülen yaşlar gibi. Yoksa kederine, özlemine, hasretine şahit olan, bu ahşabı eskimiş pencereye takılan cam da aynı şekilde ağlayarak ortak mı oluyordu yaşadıklarına?

Uzaklara, çok uzaklara gitmeyi hayal eder olmuştu nice zamandır. Sanki alnına yazılan bu kara yazı yaşadığı yerden uzaklaşınca aklanacaktı. Allah'ın yazdığı kaderden kaçılmasının imkânsız olduğunu bilse de yine de denemeye değer bir çare gibi düşündü. Belki de sadece kitaplardan okuduğu ve nasıl yaşanır hiç bilmediği mutluluk denilen şey, o hayalini kurduğu uzaklarda bulacaktı kendisini. Galiba dünyada herkese yetecek kadar mutluluk yoktu, az olan şey de kıymetliydi elbette. Bir damla mutluluk, bir yudum mutluluk diye söylenirdi şarkılar, şimdi daha iyi anlamaktaydı. Ne kadar ararsa arasın, nadir olan şeylerden olan mutluluğu hiç de kolay bulamayacaktı.

Ömrüme Hüzün YağdıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin