Yıl 1997
Sokaklarda dondurucu bir soğuk vardı. İnsanlar işlerini çabuk bitirip evlerine bir an önce dönebilmek için sokaklarda koşuşturuyordu. Sakince yağan kar sanki insanlara sabır etmelerini öğütlüyor gibiydi. Ama bazı şeyler sabır edilebilecek kadar kolay değildi…
Meryem, bu kadar soğuk bir günde yılların acısını çekiyordu. Şehrin kenar sokaklarında bulduğu bu derme çatma barakaya sığınmıştı. Birkaç günde burasını yaşanabilecek bir yere getirebilmişti. Burası terk edilmiş bir depoydu. Meryem daha önce burada ne işlerin döndüğünü bilmiyordu. Zaten umurunda bile değildi. Diğer insanların onu bulmaması ona yeterdi. Sancıları daha da artmaya başladı. Anlından buz gibi terler dökülüyor, vücudunun her bir yanı titriyordu. Yanı başında usul usul yanan ateş üşümesini az da olsa engelliyordu. Artık en can alıcı nokta yaklaşmıştı. Yerleri tırnaklıyor, kıvranıyor ama bir türlü sancı durmuyordu. En sonunda bağırmamak için dişlerinin arasına bir bez parçası aldı. Kendini ölüme hiç bu kadar yakın hissetmemişti.
Meryem kendine geldiğinde her şey bitmişti. Ayaklarının ucunda hareket eden bir şey gördü. Daha dikkatli baktığında bu hareket eden şeyin az önce doğurduğu bebeği olduğunu hatırladı. Hafızası parça parça yerine geliyordu. Yerler kan içerisindeydi, depo ise oldukça soğuk. Meryem yanına aldığı birkaç kıyafetin içine sardı bebeği. İşin acılı kısmı bitmişti şimdi ise en büyük sorun başlıyordu…
Meryem, Ali’yi her şeyi ile delicesine seviyordu. O kadar çok seviyordu ki Ali için her şeyi yapabilirdi. Ali onda neredeyse bir saplantı haline gelmişti. Bu saplantının da bir sonucu olarak yasak bir ilişkiden sonra bu çocuk meydana gelmişti. Meryem elindeki bebeği ile ailesinin evine gitti bir umut. Ama beklediği gibi ailesi ne onu ne de bebeği kabul etti. Daha 19 yaşındaydı. Elinde bir bebekle sokaklarda kalmıştı. Ali ise bebek haberini aldığından beri ortalarda gözükmüyordu. Bebek Meryem’in umurunda değildi. Ali’nin hasretiyle yanıp tutuşuyordu. Sadece sesini duyabilmek, kokusunu içine çekebilmek istiyordu. Zaten Meryem bu bebekten, Ali ile onu ayırdığı için, ailesi ile onu ayırdığı için nefret ediyordu. Ama elinden bir şey gelmezdi. Olan olmuştu bir kere…
Meryem bir karar almıştı. Bu bebekten ne kadar nefret etse de, Ali’den ona kalan tek şey olduğu için onu büyütecekti. Yıllar geçti ama Meryem Ali’den bir daha haber alamadı…
Yıl 2000
Ülke vahşi bir cinayet haberi ile dalgalanıyordu. Yapılan açıklamalara göre maktülün bedeni öldürüldükten sonra parçalara ayrılmış ve tanınmayacak hale getirilmişti. Cesedin kime ait olduğunu anlamak oldukça zordu ama DNA testi ile cesedin kime ait olduğu anlaşılmıştı. Ceset Ali Demirer’e aitti.
Meryem hala kalbinde bir umut Ali’yi bekliyordu ama duyduğu haber ile kalbi paramparça oldu. Birden Dünya onun için çok anlamsız bir hale geldi. Onun bir tanesini, kalbinin sahibini ondan çalmışlardı.Kimse bunun neden yapıldığını ya da kimin yaptığını bilmiyordu. Kimse hiçbir şey bilmiyordu! Meryem sokaklara çıkıp içindeki acıyı haykırmak istiyordu ama yapmadı, yapamadı. Ne ruhu ne de vücudu artık bir şeyler kaldırabilecek hale gelmişti. Meryem o günden sonra yaşam için çabalamayı bıraktı. Sokaklarda dolaşan aileleri, sevgilileri gördükçe lanet ediyordu hayatına. Aşk ve sevgi denen şeyin ne kadar fanice bir şey olduğunu şimdi anlamıştı.
Ali ise arkasında aşktan umudunu kesmiş bir kadın ve hayattan umudunu kesmiş bir çocuk bırakmıştı.
Günümüz
Meryem hayattan elini ayağını çekmiş ölümün ona gelmesini bekliyordu ama oğlu Eren hala yaşamak için kararlıydı.