Twenty One

4K 284 112
                                    

Jungkook'un, aldığı acele cevap ile aramanın suratına kapanmasından beridir tek hareketi telefonu masaya bırakmak olmuştu. Kapıldığı heyecan öylesine büyüktü ki dakikalarca yalnızca oturduğu yerde pozisyonunu korumuş ve tek elinin parmakları masada bir ritim tutarken diğer elini çenesine dayayarak tırnaklarını kemirmiş durmuştu. Yoongi ile olan ilişkilerinin başından beri ciddiyetten uzak olması hislerinden emin olmasını fazlasıyla geciktirmişti. Ayrıca diğerinin amacının yalnızca "eğlenmek" olduğunun bilincindeyken Yoongi'yi nasıl ciddiye alabilirdi ki? Emin olması için işlerin biraz daha elle tutulabilir hale gelmesi gerekti ve birkaç dakika öncesinden onunla mesajlaşırken bile yüzünden düşmeyen tebessümü ve içine sığmayan huzura karşı gelememesi, ona emin olması için yeterli gelmişti.

Böylelikle hislerini, kendisiyle birlikte karşısındakine de açıkça ifade etti.

Ve sonuç olarak da buradaydı işte; bir süre sonrasında odaya adımını atacak olan, hislerinin sahibini içindeki ufak bir tedirginlikle bekliyordu. Yoongi'nin hareketlerine ve son zamanlardaki inkâr edilemez yakınlıklarına bakılırsa sonu kötü bitmeyecek bir gündü bu fakat onu öpecek olma ihtimali bile avuçlarının terlemesine sebep olmuştu. Kendinden emin olmalıydı! Yoongi, bu kadar korkusuz şekilde ona yaklaşabilirken Jungkook'un bu korkaklığı kendisinin de sinirlerini bozuyordu.

Kendini toparlamak adına boğazını temizledi ve çatılan kaşları ile üzerindeki ceketi çıkararak saldalyesinin arkasına astı. Bazı günler haricinde üniforma giymese de resmilikten ödün vermek olmazdı, bu sebeple beyaz bir gömlek vardı üzerinde. Patlamaya yüz tutan düğmeleri ise Yoongi'nin en sevdiği kısımdı.

Hışımla sandalyeden kalktı ve ne yaptığını bile bilmezken -sadece oyalanma arzusu ile- arkasında duran dolaplara dönerek çekmeceleri karıştırdı. Bir şey arıyormuş gibi...

Odasının kapısının açılma sesini duyduğunda bile bunu yapmaya devam etti, belki fazla odaklanmıştı belki de cesaretini açıp kapattığı çekmecelerden alıyordu; kim bilir? Geniş omuzlarında yırtılacak dereceye gelen gömlekte gezdirdi küçük gözlerini, odaya yeni gelen misafir. Ona dokunmamak için öyle bir savaş veriyordu ki içinde...  Ta ki, bunun geçerli bir sebebinin olmadığını anlayana dek.

Hiçbir şey demedi; dudaklarının tek hareketi, ağır tutmaya çalıştığı nefeslerini verdiğinde aralanmalarıydı. Birkaç adımda onun hemen arkasında bittiğinde Jungkook'un da duraksadığını fark etti fakat hâlen ona dönmemesi ilk adım için apaçık bir davetti. Sevimli, diye düşündü Yoongi; yaptığı itiraftan sonra utanmış olmalı.

Parmaklarını yavaşça gencin omuzlarına çıkardı ve yavaş hareketlerle masaj yaparmışçasına okşadı orayı. Daha önce yalnız bulundukları bir ortamda hiç böyle bir gerilim ya da heyecanla karşı karşıya kalmamışlardı. Onlar beklenilenin ve mesajlaşırken konuşulanların aksine birbirlerine pek özel davranmamış, sohbetleri ve kahkahalarıyla zaman geçirmişlerdi yalnızca. Belki Yoongi, diğerinin zihninde kirli mesajlarıyla belirip kalsaydı böyle hissetmek değil ondan hoşlanmazdı bile.

Jungkook kesik bir nefes verirken Yoongi'nin rahatlatıcı dokunuşlarının tadını çıkarıyordu. Aklından geçen hamle, normalden çok daha cesaretli olmasını gerektiren bir durumdu, o an için kalbinin olayı ele almasına izin verdi.

Yoongi, önündeki bedenden temasını kesmezken parmak uçlarına gelerek dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı.

"O sevgiyi yalnızca bana taşır." Epey anlam yatıyordu bu kelimeler altında ancak o an, Jungkook için tek bir sonuca varmışlardı. Bu bir onaydı.

Arkasına dönmenin ardından kendisine göre minik kalan bedeni tek hamlede yönlendirerek dolaplara yasladı. Sarı saçlı polisin yüzündeki ifade bunun ne kadar beklenmedik olduğunun bir göstergesiydi. Küçük gözleri şaşkınlıkla açılmış, şirin bir izlenim bırakırken toz pembesi dudakları masumiyetten oldukça uzaktı. Tıpkı Jungkook'un keskin bakışları gibi.

Officer!//YoonKook Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin