Kowareta

113 17 2
                                    

Şarkı: Tokyo Ghoul- Unravel

Dün olanların üzerinden kısaca özet geçmek gerekirse bana dokunmamış, pansuman yapıp bacaklarımı sarmıştı. Şimdiyse kapının ardında hararetle biriyle konuşuyordu.
"Ne için geldin?" diye sordu Yuta.
"Paketi..." dedi. "Buldun mu?" sesi bile tanıdık gelmeyen adam.
"Siktir git Hansol. Bulsam bile sana söyler miyim?"
"İçeride değil mi? Saklıyorsun onu."
Kapının önünden patırtılar geldikçe ben daha çok yatağa siniyordum.
"Hayır." dedi. "Erkek arkadaşım içeride rahatsız ediyorsun."
Tiz bir kahkaha attı adının Hansol olduğunu duyduğum adam.
"Çekil!"
Gürültü artarken kapı açıldı ve içeri girdi arkasındanda dudağı patlamış Yuta. Demek Hansol yumruk attığı içindi o gürültü diye düşündüm.
Gözlerinden kaygılı olduğu anlaşılan Yuta konuştu.
"Gerçekten o Sicheng değil. Winwin o."
"Winwin." diye konuştu yeniden.
Hansol kıkırdadı. "Ne salakça bir isim bu böyle. Erkek arkadaşını dövüyor musun sen, bacaklarının hali ne öyle?"
Sorusunun ardından bana doğru adımladı ancak Yuta ondan daha erken davranıp beni kendine çekip sarıldı.
"Hayır." dedi. "Onu neden döveyim? Biraz başı belada ondan bu halde."
Söylediği yalan üzerine gözlerinin içine baktım. Alnımı öpüp geri çekilirken susmaya devam ettim. Kaçmak için aslında Sicheng olduğumu söylesem bu seferde Hansol'un eline düşeceğim belliydi bu yüzden renk vermemeye çalıştım.
"Peki o zama ipler ne iş?" diye sorguladı bu sefer. Gözlerim dün akşam bileklerimi bağlayıp sonra çözdüğü iplere kaydı. Yuta haylazca sırıttı.
"Bilirsin." dedi. "Fanteziler önemli. Winwin bağlanmayı seviyor."
Daha sorgulayacak bir şeyi kalmamış olacaktı ki, pes etti.
"Pekala. Gidiyorum."
Arkasını dönüp evi terk etmeden önce son kez konuştu.
"Ancak Yuta, bulursam Sicheng benimdir."
Gidişinin ardından Yuta'nın kollarının arasında kımıldandım.
"Şşşh." dedi. "Biraz daha böyle kal."
Pes ederek konuştum, biraz da merakla.
"O beni neden istiyor?"
"İstesede alamaz." diye konuşurken sinirle nefesini dışarı verdi.
"Ama Yuta neden?"
İsmini söyleyişim üzerine anlık olarak gözlerini bana çevirdi.
"Seni ilgilendirmez."
Son bir kez daha şansımı denemek adına konuştum. Benden önceden istediği şey belki de onu tetiklerdi.
"Yuta-san~"
Gözleri gözlerimi bulurken beni saran kollarının alev aldığını hissettim.
"Siktir." dedi. "Paket sensin Sicheng. Herkes seni istiyor ama ben seni onlara vermeyeceğim. İçinde ne kadar değerli birşey olduğunu bilmiyorsun. Şu anlık öğrenmene de gerek yok."
Bir kez daha mazoşist olduğunu düşündüm. Beni dövüyor, kalbimi kırıyor ancak beni yinede koruyordu. Ayaklandı ve kapıya yöneldi.
"Nereye?" diye sordum merakla.
Burukça gülümsedi ve konuştu.
"Sana sen istemezken dokunmak istemiyorum. Beni ne hale getirebileceğini bilmiyorsun Sicheng."
Kapıdan çıkıp giderken ardından yutkundum. Kalbim onun karşısında ikinci kez teklemişti.

🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱🌱

"Sicheng~" diye mırıldandı yalpalayarak kapıdan içeri girerken. Yüzünün ve ellerinin kan içinde olduğunu fark ettiğimde bacaklarım yüzünden hareket edemediğime lanet ettim. Korkuyordum. İçinde başka biri varmış gibiydi. Bir iyi bir kötü. Benim içinse kötü olandan başka bir şey değildi. Bir gülümsemesiyle sizi kandırabilir, tek bir hareketi ile sizi öldürebilecek derecede biriydi. Elindeki kanlı minik poşeti yere attı. Yarım ağız sırıtırken sordu.
"Neden cevap vermiyorsun?"
"Yaklaşma..." dedim. "Korkuyorum senden."
Sırıtışı daha da büyürken konuştu.
"Korkmalısın da."
Duvara tutuna tutuna yanıma ulaştı. Ellerindeki kanlar kurumuş olacak ki duvara bulaşmamıştı. Ellerimle yataktan destek alarak kendimi ittirmeye çalıştım.
"Kaçma Sicheng~"
"İstesemde kaçamıyorum zaten lanet olasıca!" diye bağırdım gözlerimden yaşlar süzülürken.
Bulanık gözlerimle yüzündeki sırıtışın an ve an yok olup ellerini yüzüme getirdiğini gördüm.
"Ağlama." dedi gözlerimdeki yaşları kanlı elleriyle silerken.
"Bak işte..." diye gösterdi yatağın karşısındaki aynayı. "Benim yanımda ne kadar istemesemde bu kızıllığa bulaşacaksın ama Sicheng kaçarsan dışarıda seni isteyen çok kişi var."
Nefes aldı ve devam etti. "Eğer kaçarsan kızılın kendisi sen olacaksın."
Gözlerimi aynadan çevirip yüzüne baktım.
"İçinde başka biri var gibi. Beni dövmekten zevk alıp neden beni koruyormuş gibi davranıyorsun?"
Kıkırdadı. Ellerini yüzümden çekip banyoya giderken konuştu.
"Boku no naka ni dare ga iru no?" (İçimde biri mi var?)
"Ne?" dedim. "Çinliyim ben! Koreceyi bile zor anlıyorum."
"Anime izleseydin bilirdin!" diye bağırdı kapının ardından.
Çocuk gibi diye düşündüm. Neyin içine düştüğümü bilmiyordum. Delirdiğim belliydi ama karşımdakinin benden daha deli olduğu da ayrı bir gerçekti. Elinde mi ölürdüm, yoksa ben mi pes edecektim yaşamaktan, ilerisini düşünemiyordum. Dünyam altüst olmuş gibiydi. İçimde ne olduğunu bilmiyordum, paket bendim güya. Kendimi değerli bile görmediğim şu hayatta içimdeki şey beni ne için değerli yapıyordu? Kırılmıştım çok fazla kırılmıştım.
"Kowareta, kowareta yo, kono sekai de." (Kırıldım, incindim, bu dünyanın içinde.)
"Anime..." dedim kendi kendime. "İzliyorum."

illegal |yuwin|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin