Arkadaşlar umarım beğenirsiniz. Üzerinde çok düşündüm ama nasıl bir şey yazacağımı bilemedim ve sevgili kuzenim irem ve itahafta bulunduğum cici arkadaşım şimminde önerilerinden yola çıkarak böyle birşey yazdım umarım hoşunuza gider.
YAZARDAN: Medyadaki şarkıyla okumanız önemle rica olunur:D Ve bir de vote tuşu bozuk mu bir bakalım ;D
Günüzmüzden 18 yıl öncesi :
Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Gece karanlığında güneş yok, ay bulutların ardında ve yıldızsız bir gün. Zifiri karanlığı içime derince çektim. Belki de benim doğadaki karşılığım olan şu karşı ormanın en derin, en vahşi ve en hırçın ağaçları arasına girdim. Ve koşmaya başladım şuursuzca.
Keşke üzerimdeki lanetten de bu hızla kaçabilseydim. Keşke o gün kardeşimi kurtarmak için kendimi, kişiliğimi, ruhumu feda etmeseydim. Belki o zaman işte gerçek beni yaşayabilirdim.
Ve durdurdum nerde olduğu bilmeden. Ve düşünmek için ormandaki en arsız ağacın önüne oturdum. Kimsesiz bu azgın, vahşi doğanın karanlık sahibiydim ben. Karanlık güçlerin, en karanlık, en güçlü sahibi. Bu kadar görkemde fazlaydı bana. Düşünmek için bir zaman bile verilmeden hapsedilmiştim bu iğrenç, görkemli lanetin içine.
Simdi ise tek bir şansım vardı bu lanetten kurtulmam için. O şans ise bu dünyayı kurtaracak olan gökkuşağı .Tüm karanlık güçlerin karşısına doğan en görkemli güneş .Şimdiye kadarki en sıcak buz mavisi. Tağğ eski yunan efsanelerine dayan ve yüz yıllardır beklenen iyilik perisi. Beni ve bu lanetteki herkesi kurtaracak olan umut çiçeği…
Onu yılarca araştırdım. Onun için bu şehirden yıllarca ayrı kaldım. Onu bulmak için savaştım. Onun hakkında tüm efsaneleri okudum. Tüm bilgilere ulaştım. Ve şimdi onun doğumuyla, doğacak en parlak yıldızı bekliyorum. Yıldızı onun doğumuyla doğacak ve sonsuza kadar göklerde kalacaktı. Ama o yıldız daha doğmamış ve o, bu lanetli dünyayı henüz gelmemişti.
Derin bir iç çekerek ayağa kalktım, beni kimsenin bulamayacağı bu azgın ormanda. Ve ağır adımlarla ilerledim, geldiğim yöne. Kafamda onun düşüncesini bir saniye bile silemeden ilerliyordum ağır ağır.
Köşedeki ağacın yanından dönmemle nerden geldiğini bilmediğim ve kulağımın içini dolduran baykuş sesi ile irkilip başımı hafif kaldırdığımda imkansızı gördüm. Bu iklimde, bu ülkede yetişmesi imkansız olan bu çiçek…
Bu çiçek ki tüm umutların çiçeği, bu çiçek nevruz çiçeği, aslında bu çiçeğin adı İris çiçeği. Çiçeği nazikçe kopardım ve bir anda yüzlerce baykuş sesini duydum. Tüm baykuşlar şarkılarla selamlıyordu onu. Bunun anlamanı biliyordum. Kaldırdım başımı, gözlerimi diktim gökyüzüne. Ve yıllardır beklediğim yıldızım doğmuştu. ‘’ YILARDIR BEKLENEN KARANLIĞIN GÜNEŞİ DOĞMUŞTU…’’ ‘’İRİS’İM DOĞMUŞTU.’’
Elimdeki çiçeği cebime koyarken. Gökyüzündeki en güzel yıldızıma daldı gözüm ve içimden teşekkürler yağdırdım gökyüzüne.
Bu lanete kapıldım kapılalı hiç hissetmediğim daha doğrusu hissedemediğim duygular canlandı içimde, Aşk, Heyecan, Umut...
Gökyüzündeki yıldızıma seslendim ‘’ Hoş geldin karanlık gecemin güneşi ve hoş geldin ey sevgilim.’’
Artık kimsenin dur duramayacağı ,ne bilinmiş ne de bilinecek bir hikaye başladı… Ve bu hikayenin, ne içinde sadece aşk var ne de sadece heyecan. O tüm duygularımın hikayesi, o benim hikayem…
O benim dünyamda başlayacak olan; İRİS hikayesi…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İRİS (BUZ MAVİSİ)
VampiroŞu sonsuz MAVİLİKTE var mıydı onun eşi? Kim söndüre bilirdi o muhteşem GÜNEŞİ .... E. B. KORYÜREK