ft-four

2K 212 120
                                    

🖤

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


🖤

12. sınıfta bir ödev vermişti edebiyat öğretmenimiz. Bir şairin şiirlerini okuyup, eleştiri yazısı yazacaktık. Nedendir bilmem Cemal Süreya'yı seçmiştim ben. Daha önce okumamıştım kendisini. Fazlasıyla duymuştum ama şiir sevmediğim için alıpta okumamıştım bir kitabını. Ödev vesilesi ile tanışmıştım kendisiyle.

Şimdi bir şiiri çınlıyordu kulaklarımda.

Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum.

Buz gibi hissediyordum. Dolmuştum. Taşmamıştım. Ağlayamamıştım bile.

Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu kör oldum

Peki ya annem?

Annemden umar mıydım?

Ummazdım bunu kör oldum.

🖤

"Ölen ile ölünmez oğlum. Bak, hayat devam ediyor. " dedi adını bilmediğim bir adam.

"Bir kardeşin var. Yürütmekle yükümlü olduğun bir şirketler zinciri var. Acını atman lazım." dedi başka bir kadın. Akraba ya da ortak mıydı bunlar?

"Ölüm haberlerini aldığı andan beri konuşmamış hiç." Yaşlı bir teyze yanındaki kadının kulağına eğilip söylemişti. Sağır olduğumu sanıyor olmalılardı.

"Baksana kardeşini hiç indirmiyor kucağından." Yaşlı kadınlar bir laf duymaya görsün.

Kucağımdaki beden rahatsız olduğunu belli edercesine kıpırdanıp hafiften mızıldanmaya başladığında yerimden yavaş hareketlerle kalkıp bebek odasına girdim. Kırmızı ve morun hakim olduğu oda iç ferahlatıcıydı. Bu yüzden hep burada, Asran ile birlikteydim.

Küçük masasına yatırıp altını temizledim miniğimin. Baş parmağını ağzına alıp, uyku pozisyonuna geçti ardından. Dağılmış sarı saçları,  küçük burnu, üzerine giydirdiğim gri peluş takım. O kadar güzeldiki. Annemin küçük bir kopyasıydı.

"Asrın Bey, misafirler sizi bekliyor efendim." Görevli kadın kapının önünden söyleyeceğini söyleyip gittiğinde gözlerim hâlâ Asran'ın üzerindeydi.

Üzerine eğilip burnumu kıyafetlerinin üzerinde dolaştırdım. Öyle güzel kokuyordu ki...

"Ölen ile ölünmeyeceğini söylüyorlar oğlum. Ben öldüm, haberleri yok."

Asran birkaç küçük homurtu çıkartıp uykusuna devam ederken, hergün yaptığım şeyi yaptım yine. Onu izledim.

Yaşama sebebimi.

Burnunun ucuna tüy gibi hafif bir öpücük bırakıp, salona, misafir dediğimiz o haşerelerin yanına geri döndüm.

Salona geldiğimi gören şirket ortakları ellerindeki kağıtlarla yanıma gelmeye kalktığında elimi, hayır anlamında sallayıp yerlerine oturmalarını sağladım. O sırada çalan kapı ile dilimin ucuna kadar gelen küfürleri zar zor içine atarak sakince oturmaya devam ettim.

Başımı ellerimin arasına alıp beklemeye başladım. Önünde sonunda gideceklerdi. Def olup gideceklerdi.

"Ben geldim."

Venüs'ün sesini duyduğumda vücuduma ulaşan rahatlama ile başımı kaldırdım aniden.

"Türkler ne der, taziyenin kısası makbuldür." dedi içerideki herkese kapıyı gösterirken. Evdeki herkes homurdanarak kapıdan çıkıp gitti.

Bu kadar kolay mıydı?

Gözlerini gözlerime diktiğinde günlerin verdiği dolmuşluk ile gözlerim dolmaya başlamıştı. Kafamı tekrar eğip dolam gözlerimi sakladım ondan.

"Hey." Oturan bedenime dolanan sıcak kollar daha çok ağlamama sebep olurken ses çıkarmamaya çalışıyordum sadece. Bana ihanet edip, bir hıçkırık boğazımdan firar ettiğinde vücudumdaki kolların sıkılığı artmıştı.

"Taş değilsin sen. Insansın be Asrın. Ağla. Ağla da dök içini." dediğinde daha çok ağlamaya başlamıştım.

Anne ve babam gitmişti. Bir tane akraba bile gelip başsağlığı dilemeden şirketin hisselerini konuşmaya başlamıştı.

Yanımda olmasını ıstediğim tek kişi Venüs idi şuan. Bir abiye ihtiyacım vardı.

🖤

ehvenişer |bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin