Multimedya'daki Derin iyi okumalar umarım beğenirsiniz :)
Anneme kısa bir bakış daha attıktan sonra kahvaltımla oynamaya devam ettim. Arada bir ona baktığımı fark etmiyor ve sessizce tabağına bakarak yiyordu.
Bugün yeni okulumdaki ilk günüm olduğu için açıkçası bende bulunduğundan şüphe ettiğim gerginlik denen kavram karnımda tuhaf bir ağrıya yol açıyordu.
Çatalımın tabakta çıkardığı tek bir ses daha annemin sonunda bana bakmasını sağlayabilmişti. "Yemeyecek misin Derin?" diye sordu gayet sakin bir sesle. Annem diğer tüm tipik Türk anneleri gibi çocuğu isterse dünyaları yemesine izin verecek bir huya sahipti. Ona göre asla doymuyordum ve bu gidişle doymayacaktım da.
"Canım pek istemiyor." dedim çatalımı batırdığım salatalıktan çıkarıp masaya bırakarak.
"Hadi yavrum bak bugün yeni bir okula başlıyorsun karnın tok git ki anlayabilesin anlatılanları." diye ısrar etti ama ben başımı iki yanıma salladım.
"Anne gerçekten istemiyorum. Çantamı alıp çıkıyorum ben."
Bir şey demesine izin vermeden aniden masadan kalkıp tabağımla çatalımı tezgahın üstüne bıraktım ve yanağına kısa bir öpücük kondurduktan sonra mutfaktan çıktım.
Kitaplar daha elimde olmadığı için sırt çantamın içinde sadece defter, birkaç kalem ve param vardı. Odamdan eski püskü ama yumuşak ve içine senelerce herşeyi sığdırmayı başardığım çantamı alıp çabucak hole adımladım. Ayakkabılarımı da ayakabılıktan aldıktan sonra dışarı çıkıp merdivenlere oturarak kapıyı arkamdan çektim.
Uyuşuk biri olduğumdan apartmanın lambası ben işimi hallederden bir kere sönmüştü. Böyle evlerde sinir olduğum bir şey varsa da hemen sönen otomatik lambalardı fakat yapabileceğim bir şey yoktu.
Buraya bu yaz taşınmıştık. Böyle fiyata temiz kullanılmış ve geniş bir daire bulmak gerçekten zordu. Annemin bankada uzun süre biriktirdiği para sadece bun eve yetiyordu ve aslında ucuz olmasını bulunduğu mühite bağlıyordum.
Buralar pek tekin sayılmazdı.
Oflayıp sönen ışığa aldırmadan ayağa kalktığımda ortalık tekrar aydınlandı.
Hızlı davranmazsam okula geç kalacağımdan acaleyle aşağı inip dolmuş durağına ilerledim.
**
Lanet olsun değildi, bence lanet gelip beni bulmuştu.
Yeni okulum sıradan kolejlerin bir yarısına ait şekilde şehrin sessiz yerine yapılmış, en yakın toplu ulaşım aracı durağına yürüyerek onbeş dakika mesafedeydi.
Dolmuş bile geçmiyordu buradan ve şimdi salak yerin bahçe kapısına doğru yürüyordum.
Dolmuş beni okula en yakın yerde indirdiğinden beri yağmur çiliyordu ve bazen asfalta kaplanmamış toprak yollardan yürüyordum. Ayakkabılarım çamur içinde kalmıştı!
Sanırım kaybolmadığıma şükretmek lazımdı. En azından okulu sorunsuz bir şekilde bulabilmiştim.
Kapıya yaklaştığımda okula girmemi sağlayacak kartı çantamdan çıkardım ve tıpkı metro girişlerine koydukları gibi pahalı çelik bariyere kartı okutup benim için kilidi açılan kolu ittim ve içeri girdim.
Gözümle görebildiğim mesafe uzaklıkta son beş yılın en çok kendinden söz ettiren spor arabalar duruyordu. Motorlarda en az onlar kadar çoğunluktaydı ve inanın hepsi göz alıcıydı.
Eskiden gittiğim devlet okulu yerine burada herkes forma giyiyordu. Özel okulların kendi reklamlarını yapacakları bir MEB olmadığı için genelde hepsi forma kullanırdı zaten. Birkaç ay önce istediğim kıyafeti giyip okula gidebilirken burada lacivert etek üzerine beyaz gömlek, onun üzerine de lacivert blazer giymek en büyük sorunlarımdan biriydi. Ben sıklıkla etek giyen bir kız değildim. Burada kızların okul pantolonu giymesi bile yasaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huysuz
Teen FictionBelki birazcık tehlikeli, ama tamamen kaba bir çocuk. Etrafı kendisini çekemeyenlerle kaplı ve bela başından eksik olmuyor. Ailesiyle de başı dertte. Masum, şirin ve daha önce- Şaka yapıyorum. Oldukça inatçı, büyürken kalbi çok kez kırılmış genç bir...