1.HAFTA
Soğuktu. Evimin köşesindeki şöminenin başına doğru gidiyorum. Odun azalmıştı. Ufak bir parça ateş vardı. Söndü sönecekti neredeyse. Üç beş kalan odunu da şömineye salladım. Son parçalardı. Eyalete uzak bir yerdeydim. Neyse ki bu evi zamanında almış ama bu günlerde hele ki böylesi bir olayda sığınabileceğim yer olarak düşünmemiştim. Aklımda her zaman başka şekilde gelip arada bir kalır kafa dağıtmaya diye almıştım. Neyse gerçi böyle de ziyan olmamıştı ya sanki. Dışarı usulca çıktım tabii bu arada elime mag-3 hızlı kol silahımı da almayı unutmamıştım. Acaba görmüşler miydi beni buralarda. Temkinli bir şekilde dışarıya çıktım. Kimseler görünmüyordu. Bende arabamdan bilgisayarımı aldım.
2.HAFTA
Uzun zaman oldu. Sahi ne zamandan beri buradayım ben? Mutfağa doğru gittim. Henüz bir hafta geçmişti. Günler ne kadar da uzun geçiyordu böyle. Tek başına insan yalnızlıktan kafayı yiyordu. Artık bir şeyler yapmam lazımdı. Her yerde beni arıyorlardı. Haberlere de çıkmıştım. Bir gün ünlü olmayı düşünüyordum ama bu şekilde değildi elbette. Ne kadar da ahmak herifin biriyim ben. Dolaptaki erzak bitmek üzereydi. Stoklar desen zaten sıfır. Yani artık dışarı çıkıp bir şeyler keşfetmem lazımdı. Bu şekilde devam edemezdi.
3.HAFTA
Kimsenin tanımaması lazımdı. Sakalım 2 haftada uzamıştı. Kesmek istemedim. Belki avantaja dönüştürebilirdim. Gayet uzandı ve aslında neden sakal bırakmıyor muşum diye de kendime sormadı değilim. Yanımda sadece mag-3 kol silahım vardı. Gerçekten öldürücü bir silahtı. Bir tabanca olmasına rağmen kendisine göre iyi işler çıkarıyordu. İki bin yedi yüz metreye çıkabilmesi adeta bilimin arşa eğmesi demekti. Mühendisler iyi işler çıkardı. Askerlikten kalma şapkamı aldım. Epey zaman geçmiş üzerinden. Ama yine o eski halinden bir şey kaybetmemişti.
4.HAFTA
Arabama atladım. Artık depom bitmişti erzak kalmamıştı. Bir şeyler yapmalıydım. Tanıdığım eski bir market vardı. Gerçi kasadaki duran kızla hiç sohbet etmemiştik ama olsun. Neyse ki şimdi aklıma geldi. Neden o markete gidiyorum ki ? Sonuçta hep oradan alışverişimi yapardım. Ya beni kasiyer kız tanırsa. En iyisi başka bir markete gitmek. Ama bundan daha önemli bir şey vardı o da kredi kartı kullanamazdım. Çünkü devlet hemen mimlerdi. Tamamiyle profesyonel düşünmem lazımdı. Cüzdanıma baktım. Yeterli nakit yoktu. Gidip salak gibi de bankamatiklerden para çekemezdim. Eve gitmek zorundayım. Merkezdeki evimde tavana sadece benim bildiğim gizli bir oda bölmesi yapmıştım. Orada nakit ve devlet tahvilleri gibi kolaylıkla nakde dönüşecek likit varlıklar tutardım.
5.HAFTA
Herkes bir yerlerde. Caddeler dolup taşmış. Hiç bilmediğim dükkanlarda benim resmim asılı. Her yerde beni arıyorlar. Bulana bir de ödül verilecek. Hııhh. Gerçi bizim milletimiz ödüle ne gerek var ki hiç sormadan ne yapmış bu adam demeden öterlerdi ya. Her neyse eve gittim. Fakat elbette birilerinin evimin çevresinde pusu kurduğunu ve içeri girince yaka paça beni dışarı çıkarıp infaz ettirmeye götüreceklerini hesap etmiştim. Sandığım gibi de evin etrafında olmasa bile 100 metre ilerisinde iki kişinin siyah bir arabanın içerisinde boş boş oturduklarını gördüm. Bazen böylesi aptallara çok kızardım. Görevlerini doğru düzgün yapmıyorlar diye elbette. Kendilerini belli etmiyorlardı resmen bağırıyorlardı ''bakın biz buradayız ve sizi gözetliyoruz ona göre davranın''.
O iki salak boş boş arabalarında güya benim evimi dikizlemeye çalışırlarken ben içeri girmiştim. Doğruca odaya doğru ilerledim. Neyse ki hiç bir şeye dokunmamışlardı. ( bilerek böyle yaparlar aslında odanın her tarafını dağıtıp geri toplarlardı durum çakılmasın diye) Hemen gizli odama doğru yöneldim. Aptallar bulamamıştı. Ne varsa aldım ve çıktım. Fakat tam çıkarken bir şey fark ettim. Evime gizli bir kamera yerleştirilmişti. Hemen dışarıya doğru yöneldim. O iki salağa doğru baktım ama yerlerinde yoktular. Bir an enselendiğimi falan düşündüm. Hemen bu yanılgıdan çıkmayı başardım. Etrafa baktım kimse yoktu. Kapıyı açtım ve doğruca koşmaya başladım. Kimse yoktu. Arabama atlayıp gittim.
6.HAFTA
Evdeyim. Elbette eyalet dışındaki evimdeyim. O gün yorgun bir gün geçirmiştim. Aklımı alan şeylerde vardı. Mesele o gizli kamera ve o iki salağın nereye gittiği. Hatta nasıl olurda ben şu an buradayım onu bile aklım almıyor. Nefret ettiğim bir sezinleme vardı. Kötü bir his. Çünkü bu kadar kolay olamazdı. Derken aniden camlar kırıldı ve bot seslerini duydum. Başım allak bullaktı. Ne olduğunu anlayamamıştım bile. Ama bundan sonra olacaklar için kötü şeylerin olacağından emindim ve bunu anlayamamak için aptal olmak gerekirdi.
7.HAFTA
Sorgu odası. Karşımda iki tane biri zayıf, ince elleri ve yüksek bir boynu vardı. Diğeri ise buna göre biraz daha kalıplı gözleri mavi sarışın bir adam vardı. Bana güzel bir üslupla istediğimizi ver ve senin için kefil olalım ve içeride iyi bakılsın gibi zırvalıkları söylüyorlardı. Dinledim dinledim dinledim. Sadece dinlemiştim. İyice sinirlenmeye başlamışlardı çünkü attıkları adımların hepsi boşa gidiyordu. Yani kısacası boşuna konuşuyorlardı. Bir şey söylemeyecektim. Avukat verdiler birde bana fakat ona da bir şey söylemedim. Sadece dinledim dinledim..
8.HAFTA
Evet. Benim için büyük gün. Mahkemeye çıkma günüm. 49 yıllık hayatımda hiç kendimi bu kadar yaşlanmış hissetmemiştim. Son bir buçuk aydan fazla hayatım o kadar yorucu ve hayat o kadar çok gaddarca gelmişti ki artık yorulmaya başladığımı iliklerimde dahi hissetmeye başladım. Elbette mahkeme aleyhime sonuç vermişti. İşin garip tarafı ise mahkeme de dahi pek bir şey söylemeyişimdir. Müebbet hapis cezası. Uğurlar olsun..
9.HAFTA
Yeni arkadaşlıklar. Parmaklıklar ardında yeni bir umut. Sahi gerçekten parmaklıklar arasında böyle bir umuttan bahsetmek mümkün mü? Bir kelebek karanlık kodes bir yere larvasını bırakır mı? Sözüm ona ey insanoğlu özgür müyüz? Kısacık sorulara uzun cevap vermek bizi kısıtlıyor mu? Çaresiz miyiz? Garantisi var mı geleceğin? Geçmişte yaptıkların için gelecekte yargılanmak ve gelecekten sırf geçmişte yaptıkların için yargılanmak sizce de adil mi? Adalet neydi? Suçluyu bulmak hapse tıkmak mıdır adalet, yoksa masumu da aramak ve onu gözetmek midir adalet?
Dünya sistemi neyin üzerine kuruludur? Hepimizin bildiği o bilindik hikayeyi anlatayayım mı? Kral Midas. Altın el.
Kral midas tanrıya dua eder: - tanrım ben altını seviyorum ve sende biliyorsun ki bu dünyada en kıymetli şey altındır öyle değil mi? senden bir şey istiyorum tanrım bunu bana lütfen layık gör? Tanrı: - Nedir?
Kral: - bana çokça altın ver kralım herşeyimle bütün altınlar benim olsun kralım?
Tanrı: - Duanı kabul ediyorum Midas. Sana dokunduğun her şeyin altına dönüşeceğini söylüyorum.
Kral: - Minnettarım Tanrım. Siz en yücesiniz Tanrım.
Ve böylece Kral midasın dokunduğu her şey altına dönüşüyordu. Ama bundan artık haz etmiyordu. Çünkü yemek yemeye kalkışsa daha ağzına atıvermeden altına dönüşüyordum ve en önemlisi kızını sevmek için ona dokundu ve o da hemencecik altına dönüşüvermişti. Ve midas sonunda anlamıştı aslında en önemli şeyin altın değil sevgi olduğunu ve en sonunda kendini bir uçurumdan aşağı bırakmış ve ruhunu teslim etmişti.
Belki de bu kısacık hikayeden hepimizin bir şeyler çıkarması lazım dostlar. Belki Kral Midas için öğrenilmesi gereken şey geç olmuştu ama bizim henüz zamanımız vardı. Sizce de zaman kaldı mı geriye ?..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN KAYBI
General FictionHaziran ayı. Kuzey yarim kürede yazın, güneşin sımsıcak baktığı; güney yarım kürede ise o tatlı yüzünün kayboluşunun sert ve soğuk ayı.