1

337 15 5
                                    

Jennie'den;
Adım attığım bina bana iyi hissettirmişti. Buralara gelmek yıllarımı almıştı aslında. Gözlerimi kapatıp bu anı ölümsüzleştirdim. Hayallerimdeki yerdeydim işte. İlk defa ailem gurur duyacaktı benimle. Odama gitmeden önce makineden kahve aldım. Koridorun solunu takip ederken sağa dönmemle elimde hissettiğim sıcaklık bir olmuştu.
"Tanrım, yandım!"
"Dikkat etsene."
Kafamı sinirle kaldırdığımda karşımda bir kadın gördüm.
"Elimde kahve varken dikkatli olamıyorum ya, kusura bakma."
"Bir daha olmasın."
"Bir de ciddiye alıyorsun özürümü."
Yavaş adımlarla odama giderken elimdeki peçeteyle diğer elimi temizliyordum.
"Acıyor, tanrım."
Koltuğumda otururken kapı bir anda açıldı. Biriken dosyalar yüzünden yüzünü göremiyordum karşımdaki kişinin. Hepsini masaya bırakıp bana baktı.
"Bunlar ne?"
"İşin."
"Ben buraya dosyaları kurcalamaya gelmedim."
"Ben ne diyorsam o."
"Sen kim oluyorsun?"
Ellerini masanın iki yanına koydu, vücudunu bana yaklaştırdı. Aramızda en fazla aramızda 4 cm vardı.
"Ben senin üstünüm. Ne dersem o."
"Tanrım..."
"Bir şey mi diyecektin?"
Gözleri, sıktığım ellerime kaymıştı. Tırnaklarım etime batıyordu.
"İşe koyul."
"Pekâlâ,"
Yaka kartına baktıktan sonra gözlerimi tekrar ona çevirmiştim.
"Pekâlâ, Lisa."
"Lisa?"
"Adın bu değil mi?"
"Adımla seslenemezsin."
"Ne demem gerekiyor?"
"Efendim."
"Pekâlâ."
"Aferin çömez."
Ellerini masadan çekip karşı odaya girdi. Kapıyı açık bıraktığı için kapıyı kapatmak zorunda kaldım. Kapıyı kapatmaya gelen asistanla karşılaştım.
"Onu hepimiz çok tatlı buluyoruz ama biraz şey..."
"Sinirli, egolu, gıcık, pislik."
"Aslında sinirli desen yeterdi."
Masasında otururken bana baktığını görebiliyordum. Ayağa kalktı ve ofisteki stor perdeyi kapadı. Telefonum durduk yere çalmaya başlamıştı.
"Bana kahve getir."
"Kimsin sen?"
"Efendin."
"Getirmiyorum."
"Zorundasın, Kim."
Elim sabah yandığı için kahveyi zar zor götürüyordum. Masanın oraya bırakıp tam çıkacaktım ki, bana seslendi.
"Şimdi ne var?"
"Benim kahvemi koltuğumun yanına kadar getirip önüme koyarlar. Sen masanın önünden verdin. Gel buraya."
Kahveyi masanın önünden alıp koltuğun yanına geçtim. Tam bırakacaktım ki ayağım takıldı ve Lisa'nın üstüne düştüm. Lisa beni bileğimden kavramıştı ve hızla ayağa kaldırdı.
"Bir kahve bile veremiyorsun, elin titriyor. Polislik senin neyine?"
"Ben polis oldum, asistan değil!"
"Bana bağırmayı kes."
"Kesmezsem ne olur?!"
Elini masaya vurduğu an ''çıt' sesi gelmişti.
"Bu da neydi?"
Parmaklarına baktığımda diğer elininkine göre yamuk duruyordu.
"Parmağını kırmışsın."
"Hayır, sorun yok."
Elini tutmak istediğimde elini çekmişti.
"Dosyalar 1 saat içinde önümde olsun ve bugün görev yerine gideceğiz."
"Peki efendim."

Lisa'dan;
Dökülen kahveyi temizleyip elimi yıkadım. Parmaklarımı çekerek tek tek yerine oturttum.
Gelen telefonla hızlıca elimi kurulayıp telefonu açtım.
"Ne vardı?"
"Biliyorsun, bugün oraya geleceğim. İçeride ol ve malları ver."
"Tamam geliyorum. Tek değilim."
Hızlı adımlarla Jennie'nin odasına gidip onu koltuğundan kaldırdım. Arabaya bindirip olay yerine sürmeye başladım. Kızını kaybeden adamın ifadesini Jennie alırken ben etrafı kolaçan ediyordum.
"Getirdin mi?"
"Bu ilaçlar yasaklandı biliyorsun."
"Yedeklerini ayarla."
"Tamam."
Parayı uzattıktan sonra ilacı cebime attım. Jennie'nin yanına gidip adamı dinlemeye başladım.
"O benim minik prensesimdi. Buradaki parka gelir uçurtma uçururduk her zaman. Onu lütfen bulun."
Gözlerim dolmuştu. Elimin tersiyle gözlerimi silip adama döndüm.
"Merak etmeyin, bulacağız."
Adamın yanında başka bir çocuk daha vardı.
"Peki o neden kaçırılmadı? Beraber değiller miydi?"
"Beraberlerdi."
Çocuğa dönüp onunla konuşmaya çalıştım.
"Kim kaçırdı gördün mü?"
"H-hayır görmedim abla."
"Peki. Benden korkmana gerek yok. Sence kardeşin nerede olabilir?"
"Hiçbir fikrim yok. En son babam onu bir yere götürmüştü ve..."
"Artık sus Max."
Elini tutup oradan uzaklaşmaya çalıştığında ters kelepçe takıp onu arabaya attım.
"Olayı anlatırken yalan söyledin. Kalp atışlarını derinlerden duyabiliyorum. Kalbin çok normal atıyordu."
"Onu duyman imkansız Lisa."
"Emin misin?"
"Eminim."
"Deneyelim."
"Tamam."
"Kalp atışını hızlandıracak bir olay olduğunda ben sana söyleyeceğim."

Adamı sorguya çektiğimiz halde konuşmuyordu.
"İzin verin konuşturayım."
"Nasıl yapacaksın efendim?"
"Tabii ki döverek Jennie. Ne tür taktikler uyguladığını bilmiyorsun. Çok zorlarsa adamı ona bırakacağım."
Bir saat aradan sonra Lisa adamı dövmeye ara vermişti.
"Konuş."
"Kızıma tecavüz ettim ve onu organ mafyasına sattım."
"Ve organ mafyası ciğerlerinde döl bulduğu için seni sıkıştırdılar. Karşılığında diğer kızını vermek istedin."
"Ben çok kötü bir babayım."
Oturduğum sandalyeyi tek hamlede kaldırıp kafasında kırdım. Adam yere düştüğünde kapıyı açtım.
"Öylesin orospu çocuğu."
Beyaz gömleğime kanlar bulaştığı için odama girip üstümü değiştirdim. Ütülü olan dolaptaki beyaz gömleğimi koltuğa bırakıp kanlı olanı çıkarmaya koyuldum. Ben temiz olanı giyerken içeri Jennie girdi. Bana baktığında gözlerini kapattı.
"Afedersiniz, çıkayım mı?"
"Neden?"
"Çıplaksınız."
"Ben de olan sende de var."
Yavaş adımlarla ona yaklaşıyordum. Onu kapıyla kendi arama aldıktan sonra kapıyı kilitledim.
"Mesela şu var;"
Göğsümü göğsüne bastırıp gülümsedim.
Kalp atışlarına odaklanıp hızlanıp hızlanmadığına baktım.
"Kalp atışın hızlandı."
"Hayır, öyle bir şey olmadı."
"Oldu."
Bileğinden nazikçe tutup kalbine koydum.
"Emin misin?"
Kapının kilidini açıp gömleğimin düğmelerini ilikledim. Jennie hâlâ şok içinde bana bakıyordu.
"Çıkabilirsin Jennie."
"Peki efendim."

Are you happy?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin