6

113 11 2
                                    

Jennie'den;
Lisa günlerdir uykusuz şekilde işe geliyor ve hiç neşesi yok. Kızının ölümünün üstünden tam bir sene geçti ama unutmuş değil. Unutmasını beklemiyordum ama biraz neşelenmesini isterdim. Gözlerimi kapatıp bu düşüncelerden uzaklaştım. Odamdan dışarı çıktığımda Lisa'nın eşyalarının güvenliğin yanında olduğunu gördüm. Hızlı adımlarla eşyalarının olduğu yere gittim.
"Neler oluyor?"
"Gidiyorum."
"Ne demek gidiyorum?"
"Bildiğin Jennie, gidiyorum."
"Kiminle ve nereye?"
"Rosè ile Amerika'ya."
"Ah, tanrım."
"Özür dilerim."
"Lisa beni bırakıyorsun."
"Ben seni bırakıyorum, evet. Dayanamıyorum."
Kollarını açtığında ona sarılmamıştım bile.
"Bir daha geri dönersen eğer Liz, bana gelme."
"Jennie yapma böyle. Son kez sarıl."
"İstemiyorum, iyi bir hayat geçirmen dileğiyle."

Arkamı dönüp onu orada bırakmıştım. Koşup sarılmak istiyordum ama yapamıyordum. Telefondan ona mesaj çektim.

Mesaj;
"O gün bana 'beni bırakma,' dedin ama şimdi sen bırakıyorsun."
"Özür dilerim."
"Özür dilemen sana olan güvenimi geri getirmiyor."
"Onu buradan uzaklaştırmam gerek."
"Beni de kendinden."
"Kendine iyi bak Jennie."
Görüldü atıp cevap vermemiştim.

Lisa'dan;
Onu bırakmayı ne kadar istemesem de burada kaldığım sürede neredeyse boğulacak gibi oluyorum. Rosè de öyle. İkimiz de Jisoo'yu özlüyoruz. Bavulları arabaya koyduktan sonra hemen yola koyulduk. Arabaya binmeden önce etrafı kolaçan etmiştim. Jennie belki gelir diye ama gelmemişti. Gözlerimi kapatıp son kez  bu şehrin kokusunu içime çekmiştim. Jennie'yi tanıdığım yerin, kızımı kaybettiğim yerin kokusunu içime çekmiştim. Yüzümde buruk bir  gülümseme oluşmuştu.
"Her şey için teşekkür Jennie. Seni tanıdığım için tanrıya minnettarım."

Are you happy?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin