"Neden gitmiyorsun iris?"
"Bak, bir sürü park var. Görüyor musun? Ama hepsi yıkık dökük. Asla çocuk sesleri, gülüşmeler ve kahkahaları yok. Salıncakların ipleri kopmuş, kaydıraklar kırık. Bir çok ev var burada. Hepsi harabe, içleri hayal kırıklıklarıyla dolup taşmış. O kadar dolu ki, adım atmaya yer yok. Görüyor musun? Gökyüzünün olmadığını fark etmiş gibisin. İşte o gökyüzü, üzerime yıkıldı benim. Bu yüzden asla güneş doğmuyor. Bu, küçükken gitmeyi istediğim lunapark. Ama oyuncakları çalıştıracak kimse yok. Hepsi gittiler. Hoş, gitmeseydiler bile oyuncaklar kırık, bozuk hep. Ne kuşlar uçuyor gökte, ne balıklar var sularda. Fark ettin mi? Bir ölüm sessizliği hakim sokak aralarına. Hafif esen bir rüzgar, ne zaman bir binanın çatısından atlayacak olsam bir şeyleri hatırlatan. Bu, buralardaki tek mezarlık. Mezar taşlarında isimler yerine duygular ve hislerin yazdığını görmüş gibisin. Hayallerim, umudum, çocukluğum, mutluluğum. Hepsi bu mezarlıkta yatıyor benim. Bu dünya, bir daha asla canlanmamak üzerine benim başıma yıkıldı. Ve ben yıkılırken burayı terk edemediğim için şimdi asla gidemiyorum."