Bir zamanlar uzak diyarların birinde tüm ihtişamıyla kasabaya hakim bir tepenin üzerine kurulmuş bir saray varmış. Bu sarayda kuledeki pencerelerden dışarıyı izlemeyi seven bir prenses yaşarmış. Kulenin on iki sihirli penceresi varmış: Bu pencereler görünmezi gösterirmiş. İlkinden bakıldığında insanın gözünün alabileceğinden çok daha öteler görünür, insanın görüşü kartaldan keskinleşir; on ikincisine gelinirse görünmedik ne yer altı kalırmış ne de derelerin içi ne de ağaç kavukları...
Evlenmeye gönlü olmayan prenses bir oyun düşünmüş. Her kim kendisinden saklanmayı başarabilirse onunla evlenecek ve saraydan görünen tüm krallığa hükmedecekmiş. Gel zaman git zaman tam doksan yedi prens adayı prensesten saklanmayı denemişse de hiçbiri başaramamış, vazgeçmek zorunda kalmışlar. Prensesin keyfi yerindeymiş, kimsenin başarabileceğini düşünmüyormuş.
Günlerden bir gün üç kardeş sarayın kapısında belirmiş, şanslarını denemek istediklerini söylemişler. En büyüğü bir kireç kuyusuna saklanmışsa da prenses daha ilk pencereden bakınca görmüş onu. Ortanca kardeşse sarayın mahzenine saklanmış, prenses onu da hemen buluvermiş.
Küçük kardeş düşünmek için bir gün ve üç şans istemiş. Prenses nasıl olsa başaramayacak diye düşündüğünden hem de onu yakışıklı bulduğundan bu koşulları kabul etmiş. Çocuk saklanacak yerleri doğru düzgün düşünmüş düşünmesine ama bir çıkar yol bulamamış. Sonunda ava çıkıp biraz kafasını dağtmaya karar vermiş.
Önce bir karga çıkmış karşısına. Tam onu buracakken karga, "Ateş etme, belki bir gün yardımım dokunur sana," demiş. İlerleyen saatlerde bir balıkla ve bir tilkiyle karşılaşmış, onlar da aynı şekilde tepki vermişler. Çocuk hiçbirine zarar vermeden evine dönmüş. Ertesi sabah artık saklanması gerkiyormuş. Ne yapacağını bilemeyince kargaya danışmaya karar vermiş.
Karga önce bir yumurtayı ikiye ayırmış, ardından onu içine saklamış ve yumurtayı tekrar birleştirmiş. Prenses ilk penceren baktığında onu görememiş. Onuncu pencereye vardığında bile çocuktan hiçbir iz yokmuş. Paniğe kapılan prenses bir hışımla on birinci pencereye koşmuş ve o anda delikanlıyı görmüş!Çocuk yumurtadan çıkmış, prensese baştaki anlaşmalarını hatırlatlmış. Saklanmak için iki şansı daha olacakmış.
Ertesi gün çocuk balığın yanına gitmiş ve ona danışmış. Balık onu karnında saklamaya karar vermiş. Prenses bu kez on birinci pencereden baktığında dahi görememiş delikanlıyı. Tam deliye dönmek üzereyken on ikinci pencereden bakmış ve onu görmüş! Balığın karnında!
Prenses çocuğa, "Pekala işte seni bir kez daha bağışlıyorum ama yarın da bulursam seni, işte o zaman bittin!" demiş. Son gün çocuk tilkiyle konuşmaya gitmiş. Tilki düşünüp taşınmış. "Buldum!" diye bağırmış. Tilki çocuğu alıp bir şelalenin yanına götürmüş. İkisi de suyun altına girmişler. Tilki oradan bir hayvan satıcısı, çocuksa mavi renkli minik bir tavşan olarak çıkmış. Satıcı tavşanı şehre götürmüş; herkes bu değişik hayvanı görmek için toplanmış. Prenses de merakına yenik düşmüş, hayvana bakmaya gelmiş ve görünce kendisinin olmasını istemiş. Satıcı mavi tavşanı prensese hediye etmiş. Prenses tavşanla birlikte saraya dönmüş ve bir sonraki gün çocuğun nereye saklanacağını düşünmeye başlamış.
Ertesi sabah prenses pencerelerden bakmaya başlamış. Fakat o da ne? On ikinci pencereden baktığında bile hiçbir şey göremiyormuş. Prenses öfkesinden tüm pencereleri kırmış. Tam o sırada saçlarının arasına saklanmış bir mavi tavşan fark etmiş. "Git başımdan," diyerek hayvanı kovalamış.Tavşan hemen satıcının yanına koşmuş. İkisi birlikte şelaleye girip eski hallerine dönmüşler. Prenses çocuğu bulamadığından onunla evlenmeyi kabul etmiş ve yeni prens, prensese nereye saklandığını birlikte geçirdikleri ömür boyunca söylememiş
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ninemin anlatılmaz masalları
De TodoHer masalın konusu var bu konuların her biride dersler verilmiştir...