*spoiler olmaması için, italyanca cümlelerin çevirilerini bölüm sonlarına yazacağım. iyi okumalar!
Jimin anın şokuyla afallarken istemsizce yutkunup kafasını salladı ve yemeğe odaklanmaya çabaladı. Tavaya attığı mantarları yakmamak için tahta çubukla karıştırırken tavayı alıp -her şef adayının yaptığı gibi- havada sallayıp biraz gösteriş yaptıktan sonra mantarı nişastasını bırakan pirince ekleyip tabağa yerleştirdi ve yeniden dinlendirmeye başladı. Tavuğu buzluktan çıkartıp baharatlarla soteledikten sonra tavuk suyunu ayrı bir kaba alıp sos için beyaz şarabı aradı. Beyaz şarap, yerinde değildi. Gözlerini tezgahtan şefe çevirip şikayet edecekken şefin elinde gördüğü şarap şişesini boğazını temizledikten sonra kibarca istedi 'Şef, şarabı... alabilir miyim?' Şef bir süre güldükten sonra elinde şarap şişesiyle oturduğu sandalyeden kalkıp tezgahın sağındaki duvara yaslandı ve gülerek elindeki şişeyi salladı 'Bilmem.. Alabilir misin Park?'
Jimin yutkunup elini yıkadıktan sonra şefe doğru adımlayıp şişeye doğru bir hamle yaptı, ama boyu kısa olduğu için -ve şef bundan yararlandığı için- şişeyi alamamıştı. Jimin duvara yaklaşırlarken süresinin gittikçe azaldığını biliyordu. Bu yüzden şişeye vermişti tüm dikkatini. Bir kez daha hamle yapacakken şefin ani hareketiyle sırtı duvara yapışan Jimin, bir kez daha afallamıştı. Şef Jimin'in yüzüne santimler kalana kadar yaklaşıp kulağına nefesini bıraktıktan sonra konuştu 'Son.. Son 15 dakika. Bir daha beni görmek istiyorsan, acele et Park Jimin.' Jimin gözlerini şefin gözlerinden alamazken, şef şarap şişesini tezgaha koyup bu sefer tezgahın arkasına geçmişti.
Jimin anın şokuyla biraz durduktan sonra yeniden tezgaha gidip şarap şişesini açtı ve tavuk suyuna biraz şarap döktükten sonra karıştırıp, karıştırdığı kaşığın arkasını sosa batırıp ağzına götürdükten sonra sosun tadından emin olup sosu kaldıracakken belinde hissettiği ellerle afallamıştı, içinden 'bugün her afalladığımda 1000won alsaydım, şimdi zengin olmuştum' diye geçirdikten sonra arkasını döndü. 'Ş-Şef?' Jimin, titreyen sesine içinden küfürler ederken şef ellerini belinden çekmişti. Yeniden kulağına doğru eğilip fısıldadı 'Eğer bir daha sosun ya da herhangi bir şeyin tadına kaşığın arkasıyla bakarsan, seninle temasta bulunurum. Senin cezan bu olur. Ve son 10 dakikan kaldı Park.' Şef yeniden tezgahın birkaç adım arkasına ilerleyip Jimin'i -ve mükemmel kalçalarını- izlemeye başladı.
Jimin dinlenen pirincin -ve mantarların- olduğu tabağı alıp siyah tabağa geçirdikten sonra sosu karıştırıp yavaşça pilavın üstünde gezdirdi ve tabağa hoş bir görüntü kazandırmak amacıyla bir portakal alıp rendelemek için tezgaha doğru eğilip portakal kabuklarını Risotto'nun üzerine rendelemeye başladı. Şef, Jimin'in eğilmesiyle beraber dudaklarını yalarken kafasını sallayıp ciddiyetini takındı. Kendisini tutmak için birkaç harekette daha bulundu ve Jimin doğrulduğunda saçlarını karıştırıp saatine baktı 'Süren bitti Park Jimin.'
Jimin duyduğu sesle ellerini tabağından ve tezgahtan çekip ellerini göğsünde bağladı 'Tabağımdan çok memnunum şef.' Şef gülerek tabağa doğru ilerledi 'Tamam şimdi bunu paket yapıyoruz ve benimle geliyorsun.' Jimin içindeki soruları bastırıp tabağı bir kutuya koyduktan sonra kutuyu dikkatlice aşağı indirecekken şefe yöneldi 'Şef.. Sadece hata yaptığımda mı benimle temasta bulunacaksınız?' Şef güldü ve tezgahın üstündeki tişörtü kenara itip tezgaha oturduktan sonra ellerini çıplak göğsünde birleştirdi 'Sana ne zaman temasta bulunmamı istersin?' Jimin duraksamıştı. Bir süre düşündükten sonra gülümseyerek elindeki kutuyu tezgaha bırakmak amacıyla (!) tezgaha doğru adımladı, kutuyu şefin yanına bıraktı. İki elini şefin bacaklarının yanına koyarken şefin bacaklarının arasına geçip iyice yüzüne yaklaştı ve içinde fırtınalar kopan gözlerini şefin gözlerine kenetledi. Dudaklarını yaladıktan sonra gözlerini gözlerinden ayırmadan fısıldadı 'Adesso... Adesso trovati capo.*'.
Şef Jimin'in gözlerinde gördüğü şeyle beraber daha fazla dayanamazken biraz oynamak istediğinden kendini telkin edip arsızca Jimin'i belinden tutmuş ve kendisine doğru çekmişti, gülerek fısıldadı 'Posizione sbagliata.*'Yavaşça tezgahta dönerek Jimin'i bacaklarının arasından ayıran şef: ellerini Jimin'in gömleğinin düğmelerine götürüp bir bir düğmeleri açmıştı. Şef, gömlekten kurtulduğunda Jimin'i tezgaha yatırarak soğuk tezgahla Jimin'in buluşmasını sağlamıştı, fakat ortamı bozan bir şey vardı: adım sesleri. Merdivenlerden gelen sesle beraber birbirinden ayrılan iki beden sanki askerdeymişcesine hazır-ol'a geçmişti üst kata çıkan kişi ise.. Jimin'in italyanca öğretmeni, daha doğrusu Jimin'e yürüyen italyanca öğretmeni Min Yoongi'ydi. Ağzı açık kalmıştı, karşısında -birine platonik olduğu- iki yarıçıplak beden vardı ve ağzından italyanca bir küfrü kaçırmıştı bile
'Il vostro principale...*'
'Adesso... Adesso trovati capo.*: Tam şu anda. Tam şu anda bulun Şef.
'Posizione sbagliata.* : Yanlış pozisyon.
'Il vostro principale...': Ananı...
-
merhabaa! yoongi'yi bir şekilde hikayeye sokmalıydım yoksa olmazdı *asla yoongi biaslı değilim şşt*
kapakta resmi olmayacak çünkü misafir gibi, birkaç bölüm kalacak sadece *yoonmin shippers: sad*.
( ˘ ³˘)❤
[öneri ve şikayet kutusu]
öneri:
şikayet:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beginner chef ━ [pjm+jjk]
FanfictionJeon Jeongguk dünya çapında ününü yakışıklılığıyla ve yemekleriyle duyurmuş usta bir şefti, kendi atölyesinde yetiştirdiği şefleri dünya mutfağına hediye ederdi ve... ve kendi mutfağına kabul ettiği tek şef ise, Park Jimin'di. - +[taejin]