XXIV/sugar free coffee

7.2K 659 174
                                    

"Ne zaman kalkmayı düşünüyorsun? Seni illa bu yataktan kazımak mı gerekiyor yani?" Her ne kadar mümkün olmasa da yine de omuz silkmeye çalıştım ve mızmızlandım. Jimin yüzümün dibindeki yastığıma burnunu sürterek mırıldandı. Sanırım bu onun bana karşılık verme şekliydi çünkü henüz uyandığından beri bir kelime etmemişti.

"Hiç sevmiyorum seni." Dedim arkamı dönüp üzerimdeki gereksiz örtüyü itelediğimde. Doğruldum ve omuzlarımı hareket ettirerek açılmalarını sağladım. Zira tüm gece sabaha kadar Jimin'in kapanına kısılmış durumdaydım.

Ayağımın ucundaki siyah iç çamaşırını önce inceledim ve ardından yüzümü buruşturarak sol omzumun üstünden Jimin'e baktım. Hala aynı pozisyonda gözleri kapalı yatıyordu. Uyumadığını belliydi, yalnızca yeniden rüyalara dalmak istiyordu.

"Duşa da mı gelmeyeceksin benimle?" Ses tonumu bilerek kısık tuttum ve gözlerini açma ihtimaline karşı omuzlarımı düşürüp kendimi acındırma pozisyonuna geçiş yaptım. Düşündüğüm gibi de oldu, kafasını yastığımdan kaldırdı ve tek gözünü açarak doğrudan bana baktı.

"Jungkook, bebeğim, çok yorgunum. Bıraksan da biraz dinlensem, olmaz mı?" Pekala, kabul etmek gerekirse bu sefer planım işe yaramamış görünüyordu. Jimin'in gerçekten yorgun olduğunu biliyordum. Dün annesi evde değilken tüm eşyalarını kolilemek ve arabasına yerleştirerek iki kere eve gidip gelmek zorunda kalmıştı. Ben ise Namjoon midesini üşüttüğü için onunla meşgul olduğumdan ona yardım edememiştim ve neredeyse her şeyi kendi başına halletmişti. Her ne kadar yerleştirme, düzenleme işlerinden nefret etse de onları bile... Jimin'deki bu ışık hızı modundaki değişimin sebebi elbette belliydi fakat yine de gözlerimi yaşartmıyor değildi. Bu yüzden üstelememeye karar verdim.

"Tamam, haklısın. Seni burada bu soğuk yatakla baş başa bırakıyorum." Dedim o kafasını geri eski yerine koyarken. Üzülüyor olmam lafımı esirgememe engel değildi tabii ki. Eğildim ve yastıktan dolayı büzüşen dudaklarına sesli bir öpücük kondurarak doğruldum ve çıplak olmamı umursamadan yataktan kalktım. Ilık bir duş, güzel bir kahvaltı ve sıcak bir kahve bu harika başlayan günü mükemmelleştirmek için biçilmiş kaftandı ve bunu tüm Park Jimin'in yakışıklı yüzüne bakarak tescillendirecektim. 

*

Şaşırtıcı şekilde sorunsuz geçen üçüncü günün henüz başındaydık ve ben şimdiden aramın çok iyi olmadığını bildiğim tanrıya yarı şükür, yarı dua içeren içten dilekler gönderiyordum. Bir yandan da ıslak saçlarımı sallayıp alnıma ve yanaklarıma vurmasını sağlayarak serinliyordum. Ah, bu çok hoşuma gidiyordu. Karşımdaki pencereye su damlaları sıçrayana kadar elbette.

"Hay senin..." Deyip bileğimi pencereye yaklaştırsam da son anda üzerimde tişört olmadığını fark ederek geri indirdim. Bu esnada içerideki mutfaktan yükselen tık sesiyle kahvelerin hazır olduğunu anlayınca hızlı adımlarla saçma bir melodi mırıldanarak odamızın aralık kapısına ilerledim.

"Jimiiiiiiin." Adını uzatarak içeri girdiğimde yastığını bacaklarımın arasına alıp cenin pozisyonunda uzandığını gördüm.

"Aman tanrım Jimin, iğrençsin!" Bağıra çağıra yatağa ilerleyip zıpladım ve bacaklarının arasındaki zavallı yastığımı almaya çalıştım. İrkilerek gözlerini araladı ve refleksle yastığı bacak arasına sıkıştırdı.

"Ne oluyor?" Yüzünü buruşturup şiş gözlerini benim için aralamasını başka bir zaman tatlı bulabilirdim, fakat şu an değil.

"Çıplaksın ve yastığımı rahatlığın adına bir kobay gibi kullanıyorsun. Tanrım, çıplaksın ve senin şeyin, şeyin... yastığıma değiyor hatta buradan bakılınca oldukça sahiplenmiş de görünüyor." Ellerimi havada sallayarak tiksintiyle gözlerimi yumdum.

apego ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin