Her zamanki gibi bu sabahta neşeyle uyandınız. Biraz geç uyanmıştınız sanki, Güneş en tepedeydi ve her zamankinden çok daha güzel ışıldıyordu. Tabii Güneş en tepede olduğu için saat 12'yi geçmiş olduğunu fark ettiniz ve çok fazla vakit kaybetmeden hızla kahvaltınızı hazırlamaya koyuldunuz. Sütünüz yumurtanız krem peyniriniz , bir köy kahvaltısında bulunabilecek her şey masanızda yer alıyordu. Tabii çok aç olmasanızda kahvaltıya biraz geç kaldığınızdan yemeğinizi hızla bitirdiniz. Masayı kaldırdıktan sonra üzerinizi giyinip şehre geri dönmek üzere arabanıza atladınız. Aslında biraz alışveriş yapmak için ayrılmıştınız köy evinizden fakat şehirdeki eski evinizide biraz özlemiştiniz. Neyse ki aracınızda Debussy'nin "Clair de Lune" parçası çalıyordu, sıkılmadan yolu bitirip şehre varmış oldunuz. Öncelikle kendinize birkaç yeni kıyafet aldınız, sonrasında birazcık yiyecek ve tabii ki de içecekler. Alışveriş merkezinde fazla vakit geçirmediniz çünkü aklınız hep evinizdeydi. Çok geçmeden evinizin önüne vardınız. Merdivenleri hızlıca çıkıp kendi dairenize ulaştığınızda anahtarlarınizı bulamadınız. Bir dakikalık ufak bir korkudan sonra anahtar arka cebinizden çıktı. Evinize girdiniz ve direk kendinizi Televizyonunuzun karşısına attınız. Bir yandan televizyon izlerken diğer yandan uzun süredir elinize almadığınız telefonuza göz gezdirdiniz. Birden aklınıza ; hazır gelmişken arkadaşlarınızla ufak bir parti düzenlemek geldi. Birkaç yakın arkadaşınızı davet ettiniz. Üzerinize en güzel takımınızı giydiniz ve arkadaşlarınızı beklerken evinizi hazırladınız.
...
Arkadaşlarınız geldi ve uzun süre eğlendiniz. Arkadaşınız Steph mutfağınızda duvarınızın arkasında rengi sarıyı andıran bir şey bulduğunu söyledi. Önce garipsediniz ve onun ne olduğunu merak edip Steph'in yanına gittiniz. Duvarın ardına biraz bakıp tam olarak o maddenin ne olduğunu anlayamadınız fakat, sonradan telefonunuzun flash'ı ile bakmayı denediğinizde... O da ne ! Sapsarı bir şey orada parıl parıl parlıyordu ! Orada altın vardı hemde yaklaşık 1kilogram ! Arkadaşınız Steph'le göz göze gelip bir beşlik çakıp partiye devam ettiniz. Oldukça güzel bir gündü hem eğlendiniz hemde bir günde zengin oldunuz. Akşam dostlarınıza veda edip sizde altınınızı evde bırakıp evinizi terk ettiniz. Merak etmeyin tabii ki altınlarınız orada kalmayacak fakat. Aklınızda altın hakkında çok farklı bir fikir vardı. Yarin eve tekrar uğrayacaktınız ve yalnız bir şekilde.
Bir sonraki gün yine her günki rutininizle uyandınız yemeğinizi yediniz ve derhal tekrardan yola koyuldunuz. Eve geldiğinizde aklınıza altını alıp birden onu tamamen parçalamak geldi ne kadar parçalayabileceğinizi merak ediyordunuz. Altın bunu denemek için kullanabileceğiniz mantık sıralamasına göre son şeydi. Fakat yine de bunu yapmaya kararlıydınız ve evet parçalamaya başladınız. Önce altınınızı ortadan 2'ye ayırdınız , hâla gözde görülebilir bir şekildeydi sonra defalarca kez 2'ye ayırdınız daha küçük daha küçük ve daha da küçük, altın artık göremeyeceğiniz bir boyuttaydı daha doğrusu sıradan insanların göremeyeceği. Altının daha da ufak halini görmeyi umdunuz fakat bunu görebilmek için bir elektron mikroskobuna ihtiyacınız vardı ve maalesef evinizde bir elektron mikroskobu yoktu. Sonra birden rüyalarınızda uzaya gidebildiğinizi hatırladınız ve dediniz ki neden daha küçük maddelerin boyutuna inemeyim. Tekrar bir "astral seyahat" yapmak için zihninizi yoğunlaştırdınız , oldukça zor oldu fakat oldu ! Artık miniciktiniz ve o da burası o kadar küçük bir boyuttuki altın atomunun elektronlarını görebiliyordunuz. Tam tamına 79tane elektron vardı. Bu elektronlar biz insanlar onları gözlemlediğimizde hareketlerini değiştirirler. Bu yüzden onların doğal halini henüz bilemiyoruz. Fakat orada elektronlardan çok daha fazlası va 79proton ve 118 nötron. Proton ve nötronlarında için çok daha küçük parçacıklar görüyorsunuz fakat ne olduğunu tam olarak tanımlayamadınız. Yavaşça o küçük parçacıklara yaklaştınız protonun içinde o küçük parcacıklardan tam 3tane vardı. Protondaki bu parçacıkların 2si üst 1i alt kuark nötronda ise tam tersi 2alt 1üst kuark bulunuyor. Sonra bulduğunuz bu kuarklarında biraz içine girmeye karar verdiniz , daha doğrusu onlara daha da yaklaşmaya. Kuarkların içerisinde onları birbirine bağlayan bir maddenin olduğunu fark ettiniz. Onlara "gluon" deniliyor. Gluon ingilizcedeki glue (yapıştırıcı) kelimesinden geliyor. Gluonlar vücudumuzun %99,7'sini oluşturuyor yani eğer 80 kiloysanız vücudunuzda gluonlarınız olmadığı takdirde yalnızda 16gram olurdunuz. Sizlere atomaltı dünyasını kısaca anlattım. Tabii ki bu kadar basit değil emin olun :) Bir sonraki bölümümde sizlere bu atomaltındaki kuvvet alanlarından bahsedeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilimin Ruhu - Uzayın Derinliklerine Uzun Bir Yolculuk
Science FictionHikayeme bu ismi , Richard Dawkins'in kitabına "Ruhtaki Bilim" ismini vermesinden esinlenerek verdim. Bu hikayede bana "Kuantum" "Astronomi" genel olarak fizik ile ilgili sorabileceğiniz tüm soruları elimden geldiğince cevaplamaya çalışacağım. Bu ki...