Lumì'nin babası Yowqa sabah bütün kabile ile konuşma yapacağını duyurdu. Aklından geçenleri ve yıldızların dağılımlarını okuma yetisine sahip Yowqa gördüklerini ve yorumladıklarını söyleyecekti. Ron herkesi Zeng Alanında topladı. Yowqa liderliğin sembolü olan kırk kanat tacını giydi. Ender bulunan bir kartalın en büyülü kanatları ve zeytin dalının içinde tekrar canlı ve parlak kalması oldukça ulu olduğunu kanıtlar gibiydi. Yowqa Zeng alanını dolduran insanlarına baktı. Hava sonbahar serinliğinde. Nefes almak cesaret ister gibi. Ciğerleri üşüten tüyleri diken diken eden bir hava. Huzursuz...
- Hepinizi selamlıyorum ulu halkım. Sessiz bir savaş yaşanmakta. İnsanlar köyümüzün topraklarında var olan, kendileri için sadece gösterişte kullanılan ruhsuz eşyalar için işleyecekler toprağımızı. Tanrı'nın yarattığı insan Tanrı'nın toprağını deşecek hırpalayacak ve sonra darmadağın halde bırakıp gidecek. Hazır olun hem kendinizi hem de topraklarınızı ve Tanrı'nızı .
Yowqa içinden Lumì' nin nerede olduğunu düşünürken Lûn içinde endişeli bir şekilde görebildiği en uzak dikti gözlerini. Havadan hiç mi ama hiç hoşnut değildi . Huzursuzluk ağır bir çökelti gibi yeryüzüne çökmüş, rahatsız edici.
....Garnizonda uzun bir gerginliğin ardından biraz rahatlamış sanki . Yemek yiyen, yürüyüş yapan , sohbet eden askerler ve tabi ki asla bitmeyecek nöbetçiler. Herkes geçen zamanda gelen telgrafı konuşuyor. Savaşın altın ve elmas için yapıldığını bunlara sahip olmak için en kısa zamanda saldırıların başlaması gerektiğini biliyorlardı ama telgraf her zaman olduğu gibi sadece okuyucu ve General tarafından bilinirdi. Okuyucu ağzından bir şey kaçırırsa başına nelerin gelebileceğini biliyordu.
......
Lûn ve Lumì uzun soluklu bir yalnızlık ve yorucu devriyelerin ardından ovanın ortasında ki tepenin ardına sızmak ve yapılan çalışmaları gizli bileği edinmek için sadece ayağa kalkmaları yeterliydi. Çünkü Lumì bunu yapacaktı! Ne olursa olsun ne kadar zor olursa olsun kendine olan güveni ve halkına olan bağlılığı , korkaklığın kimseye yararının olmayacağını biliyordu.
Korunaklı bir bölgede ateşte mantar ve elma yiyen Lumì sırt üstü yatmış gökyüzünü izlerken aynı zamanda da aklındaki merakı nasıl gidereceği konusunda düşünüyordu. Kendisi de biliyordu ki yaptığı sadece kendine değil belki de her şeye son verebilirdi. Çünkü Lûn ve Lumì halkı için bir sembol, bir efsanene ...
Lûn ve Lumì birlikte orta dağın doruk ovasına doğru hareket etmeye başladılar. Lumì üstün şekilde kamufle olma yeteneğine sahip. Ağır ağır zirveyi izlerken sessizliğin huzurunu hiç bozmak istemeyişi sanki bir şeyler bildiğini kanıtlar gibiydi. Lûn huzursuz... karanlığı bir hilal hafif aydınlatıyor. Lûn ve Lumì tırmanmaya başladı artık dikkatli şekilde izlenen zirve artık gözlerin ve hislerin ablukası altında.
...
General ve Deph zirve eteğinde havayı ve karanlığı sezimlemeye odaklanmışken son Hilal'in ışığı bir nebze dinlenmelerine imkan tanıyor. General Deph'in eyerini çözüyor ve kulağına fısıldıyor... "Eythaghen unde mund se ande noyt de hungchaz" . Generalin söyledikleri sonrası garnizona doğru giden Deph asaletinden bir dirhem dahi kaybetmemiş şekilde ilerliyordu. General'in yarası tam anlamıyla iyileşmemişken son kez kendini yokluyor. General tepeye doğru tırmanırken dikkati ve sezileri daha da artar şekilde kafasında sıraladığı ve ön sezilerinin hislerine odaklı şekilde zirveye hareketini sürdürüyor. Dört ruh iki beden sezilenler ortak ama amaçlar... General ve Lumì paralel şekilde zirveye çıkmayı sürdürürken hafiften zirvenin eşgalini tarif edebilecek noktayı çoktan geçtiler son eşgal tarifleri kendileri olacak.
...
Lumì, Lûn ve General zirveye ayak basıyorlar. Lûn Lumì'yi yollar şekilde havada bir S harfi çiziyor Lûn bakışlarını Lumì'den ayırmıyor gitmeyi reddeden şekilde göz bağları hiç kesilmiyor. Lumì bir S daha çiziyor havada ama Lûn hiç bir harekette bulunmuyor. Ay Hilal'den daha küçük bir hal alıyor artık ortam daha vahşi. General yapraklar arasında bir jaguar gibi ilerlerken bir ses dahi çıkarmamaya dikkat ediyor. Elini bile kullanmadan seri hareketlerle ilerleyen General yoğun bir hava kolladığını sezip yavaşlıyor. Pantolonunu düzeltiyor sessiz şekilde bir ağaç kavuğuna girmeyi düşünürken yaklaşık beş yüz adım önünde bir renk gözüne ilişiyor. General tecrübesini konuşturuyor şimdi. En usta yırtıcıdan farksız sessizlik, sabır ve muhteşem gizlilik...
Lûn hala yerinden ayrılmamışken Lumì kamufle olduğu yerden hareket etmek hiç istemiyor. Lumì baş parmağını bir kez eğip kaldırdığı an da Lumì gözlerini ayırmadan Lumì nin elini izliyor. General pusuda ve yaklaşmak için çoktan harekete geçti bile. Zamanı öldüren bir bekleyişte olan Lumì ve Lûn hala bir anlaşma yapamamış durumda. Lumì Lûn a emir veremez. Zorlunlu bir eyleme diretemez. Bu ruh bağının tabii ölümüne hatta eziyetine dönüşeceğini bilir. General iki kızıl çam ağacının hafif ortasını bir sırt olarak kullanıp hareketsiz dururken izlediği manzarayı süsleyen bir aygır var! Düş dünyası uyanmış gibi sadece Lûn a odaklı şekilde onu izliyor.
Lûn uyanıyor duruma! Göz bebekleri büyüyor aniden . Kasılan bedenini gevşetemiyor . Gördü! Lûn'u izleyen nasıl baktığını gören karanlığın içindeki gözleri gördü! Derin bir siyah ama küçük bir ışıkta bile beliren o elmas parıltısı... Artık yalnız olmadıkları aşikar . General uyanmaya zorluyor kendini donuklaşmış bedenini diriltmeye çabalarken Lumì' de aynı etkiyi Lûn ve kendi üzerinde yaratmaya çabalıyordu. Bir yaprak bile kımıldamıyorken Lumì ani bir refleks şeklinde elini sırtından al tüylü bir oka götürmenin kurgusunu yaparken General elini çoktan bacağına asılı gri magnum silahına dokundurmuş ama tek tepkisi sadece Lûn'u hayran bakışlarıyla izlemekti.
Toplu bir ses derinden doğuyor şimdi zaman olağan yavaşlığından yavaş yavaş deri değiştirirken hızlanmaya da başlıyordu. Gelen garnizon birlikleri eyeri serbest bırakılan Deph garnizona ulaşmış General üstün zekasıyla yine herkesi şaşırtmayı başarmıştı. Belajan liderliğinde ki garnizon gece karanlığında toz kaldıra kaldıra değil yeri göğü döve döve ilerliyordu. General sese uyanmış bedensel kıpırtıları başlamışken eli silahının kabzasını her saniye daha sıkı kavrıyorken Lumì saniyelik bir ok atışına kendini hazırlarken Lûn, Lumì den bir tepki bekliyorken Lumì bir yıldız gibi eline bir kızıl ok alıp yayının üstüne sabitliyor. Yayı olabildiğince geriyor ve yaydan serbest direk General'in olduğu noktaya... Kızıl ok bir Anka Kuşu gibi yaprakların arasından bir vızıltı bile yapmadan değdiği yerden kıvılcım çıkararak geçiyor adeta. Donuk bir zaman ama bir O kadar hızlı yaşanan bu anlık dilimde kızıl ok Adsız General'i ısırmak üzere olan bir siyah mamba yılanını olduğu yerden yere seriyor.. General nefes dahi almıyor. Gözlerini Lûn 'dan çevirerek Lumì ye diktiği an Lumì tek hareketle kanat açıp gökyüzüne yükseliyor. Lûn sessiz bir yıldırım gibi koşarken beyazlığını karanlıkta çok hızlı kaybediyor. General birliklerin yaklaştığının farkında. Yılandan çekil aldığı kızıl oku saklıyor ve gördüklerini sezdirmeden yine Adsız General olarak zirveden aşağıya doğru yavaş ama temkinli şekilde inmeye başlıyor.