Lumì yerde serili vaşak postu yatağından doğrulurken havayı kokladı. Kendini izledi ve elini kasıklarına götürdü. Kadınlığını hissetmeyi ister şekilde sert bedeninde parmak uçlarının başka bir uzuv gibi kullanılmasını hayal ederek ruh dünyasını tatmine dalıyordu. Sertleşen göğüs uçları elini göğüslerine ulaştırması gerektiğini düşündürüyor fakat kendini hayale o kadar derinden kaptırması ve bunu hissetmesi bunu engelliyordu. Boynuna değen postun tüyleri ona daha da zevk veriyor adeta kayboluyordu. Sınırların kalktığı ve bedeninin uyuştuğunu anladığında ellerinden sızan suyu hissetmeksizin kendini kasıyor kastıkça daha da şiddetlenen isteği hayaletimsi bir hissiyata bürüyordu. Kendinden geçen Lumì ani bir kasılma ile yavaşça sakinleşen bedenini ve ıslanmış vücudunu sezmeye başlarken gün hesabına başlıyordu...
Lumì'nin hisslerini sezen Lûn uzun süre havayı kokladı. Herkesin bir hazırlık halinde olduğunu bilmeyen yoktu. Garnizon süreç boyunca en zor şekilde en zor sınavını kendi içinde verirken Lûn kabilesinin durgunluğundan rahatsızdı. Noogan Dağından esen bir esinti Lûn'un yelesini savururken kendini aniden yelin peşine verdi. Sağ bileğindeki ince bir sızı sezsede o an sızıdan fazlası gerekliydi. Gözlerindeki hırs değildi fakat ona inanılmaz bir nefes verdiği aşikardı. Bu güç belki de Moongrad'dan kalmış bir etki olabilirdi. Sezilerinin sonuna kadar Moon'a ait olduğunu hissetmesi bile Lûn tarafından kutsal bir gücü kendisine bahşediyordu.
Tepenin ötesinde ovanın sonundaki Garnizonda ise bir ses yığılma sesi... Deph... Askerlerden görevli olmayanlar işlerini bırakıp kırmızı alana toplandılar. General ve Deph birbirlerini sınıyor. Bu kadar asi ve karanlık duran iki kan neden birbirini nefessiz kalacak şekilde yorsun ki? Korkunun bedenden eksilmediği, gözlerin büyümüş kaşların ise düşük şekilde izlediği bir andı bu. General Deph'i ağırlık yüklemesine geçmiş uzun zamandır yapmak istediği hazırlık evresini test etmek istemişti. Üç büyük keresteyi yaklaşık yedi saat boyunca yağmurun ağırlaştırdığı zemin ve oluşan kara çamurun bedenlerindeki yırtıcı etkisine aldırmadan bu kadar hırsla direnmeleri hayretin ötesinde bir merak ve soru sorduruyordu. Adsız General ve Deph aynı ruhunu taşıyan iki beden olabilir miydi?
Yedinci saat bitmek üzereyken Deph ve General olduğu yere yığıldı. Kimse onlara dokunamayacağını ve yardım istenecek bir işaret yapmadıkları sürece buna izin dahi vermeyeceklerini biliyordu. Birden biri çamurlu alana girdi. Herkesin yüzünde büyük sessizlikten de öte bir şaşkınlık belirdi. İçeri giren kumral saçlı, endamlı, nehir yeşili gözleriyle Generale belki de korkusuzluğunu Katoul savaşında gösteren Belajan'dı. Gerçekten çok endamlıydı ve adım attığı anda direkt olarak doğrulan Deph'in ona doğru yönelmesi ile sol iç cebinden çıkardığı sigarasını yakması aynı anda gerçekleşti. Bir nefes çekerken içine Deph'in nefesini çenesinde hissediyordu. Garnizon herkes görev yerine dediği anda herkes sorgusuz şekilde komuta uydu.
- Artık kütüklerle mi çalışıyorsun General? Sanırım Deph'i devirmen için bundan fazlası gerekli. Görüyorumki hala çok güçlü bir dostun var ve seni de böyle görmeyi hiç beklemiyordum şaşırttıyorsunuz beni, diyerek bir sigarasını söndürdü.
Yük zincirlerini açan Belajan "Deph için dinlenme vakti." diyerek niyetini belli etti. Generalin aklından geçenleri sezebilen akıllı bir adamdı Belajan.
General ayağa kalktı ve Belajan'a doğru ilerledi. Cebinden bir çam iğnesi çıkarıp Belajan'ın ağzına itti. Bunun anlamı şuydu, ağzını küçük aç!
Odasına yöneldi General. Önce şapkasını çıkardı ardından vücudunu sarar gibi örülmüş üniformasını. Sobaya bir bıçak bıraktı. Olabildiğince ısınmasını isterken üstündekileri çıkarmaya devam etti. Bir sandalye çekti sessizce. Oturdu. Sobada kızmış olan bıçağı eline yaklaştırdı karnından bir kanama vardı. Yükleme yaparken bir demir saplanmıştı karnına ama kimse fark etmemişti. Demiri dik şekilde çektikten sonra ağzına bir bez aldı ve bıçağını yaraya bastırdı. Biraz su içti ve habersiz gelen misafire aldırış etmeden gecenin gelmesini bekledi...