Evet Arkadaşlar. Sonunda ilk hikâyem. İrem buradan sesleniyorum. Sana 3. Bölümden daha özel bir şey yapmak istedim ve tanıtım bölümünü sana ithaf ettim. Normalde tanıtım bölümü olmayacaktı ama sırf senin için üşenmedim yazdım. Önümüzdeki 1000 yıl boyunca bana küsemezsin :D Ayrıca sevgili arkadaşım Beste’ ye de bana inanılmaz şarkı önerileri yaptığı için teşekkür ederim. Çok değerli arkadaşım buldo33 kurguya yardım ettiğin için çok teşekkürler. Sen olmazsan başaramazdım. Okuyacak olanlar Duru karakteri için bir kız arıyorum. Lütfen önerilerinizi bana mesaj olarak atın. Önerilere ihtiyacım var. Mesaj atmaktan çekinmeyin. Her mesajı yanıtlamaya çalışıyorum ve ayrıca diğerlerinin dediği gibi egoist değilim. Her türlü konu için hatta arkadaş olmak için bile mesaj atabilirsiniz.
Tanıtım bölümü olduğu için biraz kısa oldu ama devamı gelecek :) Umarım beğenirsiniz. XxX
Derin bir şekilde içimi çektim. Kafamı çevirdim ve pencereden dışarıya baktım. Yağmur yağıyordu. “Harika” diye düşündüm kendi kendime. “Dışarıda yağmurun altında ıslanmak varken ben burada sırayla bütünleşmiş haldeyim”. Yani anlamıyordum. Bu sene o aptal, hayatımızı katleden sınavlara girecektik. Her 12. Sınıfa izin veriyorlar ve ders işlemiyorlardı. Ama biz daha zeki olmalıydık. Neden? Çünkü o saçma sınavlara girip, kendimizi iyice denek hayvanıyla özleştirip, lanet sistem içerisinde kendimizi kaybetmemiz gerekiyordu. Bu sistemin dışındakilere de kaldırım mühendisleri deniyordu. Ya da serseri. Ya da boş gezenin boş kalfası vesaire vesaire. Ben yine sonu olmayan düşüncelere dalmışken öğretmenin seslendiğini duydum. “Belki bu sorunun cevabını bize sen vermek istersin Ökkeş” İçimden “Hay mk yine mi ya” derken dışımdan kendimi bozmayarak “Hocam, size defalarca söylediğim gibi, Ökkeş isminin bana yakışıp yakışmaması umurumda değil ki yakıştığını da düşünmüyorum. Benim adım Ökkeş değil. Adım Rüzgar. Bana ya Rüzgar deyin ya da hiçbir şey” dedim. Adamın bana takıntısı vardı. Bana sürekli Ökkeş diyordu. Ona nedenini sorduğumda iğrenç bir sırıtma eşliğinde “Sende Ökkeş tipi var” ya da “Sana Ökkeş çok yakışıyor” gibi cevaplar veriyordu. Hay Allah’ ım ben bu adam yüzünden bir gün katil olurum ama. Hadi hayırlısı. “Ama sorunun cevabını alamadık Ökkeş” dedi bana sırıtarak. Tam o anda kalemi alıp gözlerini oyacaktım ama zil çaldı. “Sorunun cevabını vermeyi çok isterdim ama maalesef zil çaldı” dedim. Şimdi sırıtma sırası bendeydi. Normalde bir hocaya karşı not korkusu yüzünden böyle konuşmam ama etüt derslerindeydik. Biz sayısal bölümde olduğumuz için ve sınavlarda sözel bölümleri de yapmamız gerekliymiş. O yüzden yüce divan üyeleri-yüce divandan kastım, müdür, müdür yardımcıları ve okula diğerlerinden daha fazla bağış yapan yani diğerlerinden çok daha zengin veliler- tüm sözel dersleri etüt olarak almamıza karar kıldılar. 10. Sınıftan beri aynı terane.
Hemen çantamı toparladım ve dışarı çıktım. Koşarak kantine gittim. -Evet, dışarıda da bir tane kantinimiz var. Çok değişik bir okuldayım.- Kantinden kahve aldım ve kantinin önündeki üstü kapalı alanda bir masaya oturdum. Zil yeni çaldığı için –ve ben dersten ayaklarımı arka tarafıma vurarak Türkçesi koşarak çıktığım için- dışarıda hiç kimse yoktu. Yağmura odaklandım ve kahvemi içmeye başladım. O sırada yan taraftaki okulun çok önceden mezun olmuş doğasever öğrencileri tarafından dikilen ağaçların arasında bir hareket tespit ettim. Örümcek hislerim çalıştı ve hemen o tarafa dönüp baktım. -Evet, Spider-Man en sevdiğim filmlerden biri.- Ağaçların engin dalları sallanıyordu. Yağmurun ağaç dallarını kıpırdattığı fikrine kendimi inandırmasaydım çoktan hatim indirmeye başlardım. Zaten korkarım öyle inmiş cinmiş. Tövbe Bismillah. Zaten kantinci yaşlı teyzenin de gözlerinin biri yeşil biri mavi. Tam iyice kendimi korkutmaya başlamışken omzumda bir el hissettim ve “Hay mk, süphaneke, felak” diye bağırdım. Dokunanların arkadaşlarım olan öküzler sürüsü olduğunu kahkaha seslerinden anladım. Normalde bahçede falan cool davranıp, öküz gibi gülmezlerdi ama halimin komik olduğunu bende kabul ettim ve bende gülmeye başladım. O an örümcek hislerim yeniden çalıştı ve hemen az önce baktığım ağaçlara baktım. Ağaç dalları yeniden sallandı. Hemen oraya doğru koşmaya başladım. Koşarken düşme tehlikesi geçirdiğim için arkamdan yeniden hönkürme sesleri geldi. Palyaço gibi çocuğum mübarek. Sessizce ağacın arkasına geçtim. Ama öyle inle cinle karşılaşmadım. Beni görünce bir kız çığlık atmaya başladı. Kimse yanlış anlamasın diye hemen elimle kızın ağzını kapattım. Kız çırpınmaya başlayınca ayağım kaydı ve ikimizde yere düştük. “Kızım, napıyorsun ya. Ne bağırıyorsun deli gibi. Mahvoldu üstüm. Hem sen sürekli burada mıydın?” dedim. Kız çok yakın olduğumuz için utanarak kafasını yan tarafa çevirdi. İçimden gülümsedim. Tabii kızın yanında cool olmam gerekiyordu. Ama kız çok masum birine benziyordu. Onu daha önce bir yerden görmüş gibiydim ama sonradan görmediğimi anladım. “Şey hayır, ben yeni geldim. Özür dilerim. Seni görünce korktum. Ben şey. Üzerimden kalkar mısın?” dedi çok kısık bir sesle. “Tamam” dedim. Kızı nerede gördüğümü merak ettiğim için “Ben Rüzgar” dedim. Hemen “Biliyorum” dedi. Kaşlarımı kaldırdım ve “Nereden?” dedim. Kız karşımda kızardı. Çalışmadığı bir soru sorduğumu anladım. Gevelemeye başladı. “Ihm, şey, ben şeyden, sen, arkadaşların söylerken duydum” dedi. “Evet, galiba” deyince kız rahatlamış gibi bir nefes verdi. Yalan söylediği her halinden belliydi. Kaşlarımı çattım. Ona daha soğuk bir sesle “Ve sende?” “Ah şey, Ben Duru” dedi. “Aynı sınıftayız”. O anda kızı nereden tanıdığımı anladım. Sınıfta görmüş olmalıydım. “Her neyse” dedim. Arkamı döndüm ve kantine doğru ilerlemeye başladım. Yalan söylemesinden hiç hoşlanmamıştım. Her ne olursa olsun yalan söyleyenlerden hoşlanmazdım. Kendi kendime sessizce “Her neyse” diye tekrarladım. Yağmur şiddetlendiği için hızlıca kantine doğru koştum.