Bu bölümü beni yazmaya teşvik eden arkadaşım Elif’ e ithaf ediyorum. O olmasaydı sadece kurgu yazma ile kalırdım. Yine bu bölümü düzenlememe yardım eden arkadaşım buldo33’ e teşekkür ederim. Benim verdiğim saçma fikirlere karşılık bana hiç te saçma olmaya fikirler verdiği için.
“Oğlum kalk artık. Kafana terliği yersin bak”
Sabah sabah annemin güzel sesini duyarak uyandırılmak harika bir şey. Tabii ki bu sadece ilk seçenek. Annemin çok daha kötü uyandırma metotları vardır. Kafanıza terlik atar, sevgilinizi uyurken ve odanız dağınıkken içeri alır, böceklerden hoşlanmadığınızı bildiği halde “Üzerinde örümcek var” diye bağırır. Üzerinize sizi uyandırmak için su döker ve “Senin yüzünden döktüm” deyip odayı sizi temizletir. Ve daha bir sürü şey.
Annem odaya tekrar geldiğinde “Sen daha kalmadın mı?” diye bağırdı. “Anne bugün Cumartesi değil mi?” “Hayır, benim salak çocuğum. Bugün Cuma. Okulda fazladan etüt var. Kalkmazsan okulu ararım ve gönüllü olarak tuvaletleri temizlemek istediğini söylerim” “Tamam anne, valla kalktım, arama” derken annem beni dinlemeden aşağı doğru koştu. Bende yataktan zıpladım ve annemin arkasından koştum. Salona doğru koştuğumda annem komşularıyla oturuyordu. Komşuları görünce hemen gözlerim irileşti. Kafamı bacaklarıma doğru eğdim. Altımda sadece boxer vardı. Hemen annemin koltukların kenarlarına koyduğu yastıklardan birini aldım ve açık yerlerimi kapatmaya çalıştım. Annemin dul olan komşusu Alev teyze bana baktı ve sırıttı. “Töbe de kadın. Yaşına başına bak” diye geçirdim içimden. Diğerleri de beni görünce gülmeye başladılar. Annemin radarına yakalanmadan merdivenlerden çıkmaya başladım. Ama ben daha merdivenlerin yarısındayken annem “Rüzgar, evin içinde üstümüz giyinik dolaşırız biz” diye bağırdı. Merdivenden çıktıktan sonra dalga geçiyorlar mı diye dinlemeye başladım. Alev teyze –Nam-ı diğer sapık dul- “Maşallah, Rüzgar bayağı büyümüş. Bence ajansa falan yazdırın” dedi. Annemde “Eh bana benziyor vücut açısından. Ajansa falan yazılmasını istemiyorum. İş garantisi yok. Sırf durumumuz iyi olduğu için bize güvenmemeli. Kendi ayakları üzerinde durmalı. Kendi çalışıp kendi kazanmalı” dedi. Konuşmanın bazı kısımlarında sıkıldım ve neredeyse uyuyacaktım. Sonra kendimi toparladım ve hızlıca üzerimi giyindim. Hemen arabama atladım. Güzel bir şarkı bulmak için uğraştım. Ama radyo istasyonları berbattı. Bende kendi hazırladığım mix’ i çalıştırdım. İlk çalan şarkı favorilerimden olan ‘Bon Jovi’ den It’s My Life’ dı. Bon Jovi’ ye eşlik ederek okula doğru sürmeye başladım.
Birkaç şarkı sonra okula geldim. Arabamı park ettim. Okula doğru yürümeye başladım. Koridorda Batu yanıma geldi ve saçma bir okul projesinden bahsetmeye başladı. Söylediklerinin sadece soru kısımlarında dinliyordum ve kafamı sallıyordum ya da “Hm” benzeri sesler çıkartıyordum. Zaten uykum vardı. Bir de onun anlattıklarını çekemezdim. Sınıfa geldiğimizde gözüm dün çarpıştığımız kıza kaydı. Batu ile sıramıza geçip oturduğumuzda Batu’yu dürttüm ve “Şu kızı tanıyor musun? Sanırım adı Doğa’ ydı” dedim. “İlk olarak adı Doğa değil Duru” “En azından bir harfini doğru tutturmuşum” dedim. Belirgin bir şekilde gözlerini devirdi ve “İkincisi de yeni geldi. Babası yeni şirketini buraya kurmaya karar vermiş. Uzun bir süre burada kalacakları için ailesini de buraya getirmiş” dedi. “Oğlum işin gücün yok kızlarla dedikodu mu yapıyorsun lan? Yakında bize hallenirsen şaşırmam” dedim. “Siktir lan” deyince gülmeye başladım. Arkamdan biri dürttü. “Oğlum muhabbeti bırakında projeyi duydunuz mu? Sonunda derslerden kurtuluyoruz” dedi Önder. “Ne projesi lan?” diye sordum. Batu “Lan piç sabahtan beri ne anlatıyorum sana” deyince dudağımın bir kenarı yukarı kıvrıldı. “Şerefsiz” dedi. “Ne projesi ya anlatın” dedim. O sırada içeriye fizik hocası girdi. Bu ders programı hazırlayanlar ne çekiyor? Sabah sabah fizik işlenir mi? Allah onların evlerine ateşler salsın, 20 yıllık karının travesti olduğunu anlayın, rüyanızda Bülent Ersoy’ la evlenin, Nuri Alço gazozunuza ilaç katsın sonra kedisi size tecavüz etsin. İnşallah. Süphaneke, Felak, Dinimiz, Amin.
Ben içimden beddua saydırırken fizikçi konuşmaya başladı. “Arkadaşlar, derse geçmeden önce size okulun 12. Sınıflar için yaptığı bir projeden bahsetmek istiyorum. Birkaç öğretmen eşliğinde 1 ay sonra kampa gideceksiniz. Sınavlar başlamadan 3 hafta önce de döneceksiniz. Lisedeki son yılınız olduğu için hem sınavlara çalışın hem de eğlenin istedik. Bu arada tüm öğrenciler gitmek zorunda. Ücret işi aileleriniz ile halledildi. Bence şimdiden bavullarınızı hazırlayın” dedi. İşte bu çok güzel bir haberdi. Sonunda derslerden kurtuluyorduk. Ben, kampa gitmek ve ders çalışmak. Öğretmenler kendilerini çok zeki sanıyorlar.
Fizik hocası konuşmayı sonunda kestiğinde yoklama almaya başladı. Herkesin ismi tek tek okunmaya başladı. Sıra bana gelince dikkatimi hocaya yönlendirip elimi kaldırdım. Hoca benden sonra “Yağmur” dedi. Birisi sessizce “Burda” dedi. Kafamı sesin geldiği yere doğru çevirdim ve o sesin Duru’ dan geldiğini anladım. Kaşlarım hafifçe çatıldı. Bana doğru baktığını gördüğümde alaycı bir gülüşle birlikte kaşlarımı kaldırdım. Duru ya da Yağmur adı her ne ise önüne döndü. Yoklama bittikten sonra dersten kaçmak için fizik hocasının yanına gittim ve lavaboya gideceğimi söyledim. Huysuz bir şekilde “Tek tek gitseydiniz keşke. Neyse git” dedi. Sanki adamdan izin aldık. Tövbe ya. Tuvaletlerin olduğu koridora yöneldim. Tam koridora girmek için sağa döndüğümde birisi bana çarptı. Çarpan kişiye baktım ve alaycı kişiliğimi konuşturdum. “Bana çarpmayı seviyorsun galiba Duru ya da adın her ne ise” dedim. “Ben şey..” diye gevelemeye başladığında elimle onu önümden çektim ve onu dinlemeden yoluma devam ettim. Tanımıyor bile olsam yalan söylemesinden hoşlanmamıştım ve bu bana 2. Yalan söyleyişiydi. Sinir olmuştum. Ama eminim bir gün bana yolu düşecekti. Benden yardım isteyecekti. Çünkü bana herkesin yolu düşerdi.
Tuvalete girdiğimde saçlarımı düzelttim ve kendi kendime “Bugünlük okul yeter” dedim. Hızlıca okuldan çıktım ve arabamla yollarda dolaşmaya başladım.
Yolda biraz oyalandıktan sonra her zaman takıldığım yere geldim. Burası küçük tepe gibi bir yerdi. Buradan biraz daha aşağıda ve ileride kala kısım piknik alanlarıydı. Ama kış olduğu için buraya hiç kimse gelmezdi. Ben hariç. Bende taşların üzerine oturur ve her zaman aşağıdan izlediğim yağmuru buraya geldiğim zamanlar yukarıdan izlerdim.
Yolda aldığım şeyleri atıştırırken çok az yağmur yağmaya başladı. Arabadan indim ve düz bir taşın üzerine oturdum. Kafamı yukarı kaldırdım ve beni ıslatan yağmuru izlemeye başladım.