Barlar sokağı fikrini verdiği için çok değerli arkadaşım buldo33 e teşekkür ederim. Bu arada barlar sokağı diye bir yer gerçekten de var. Mersinliler bilir.
Beste şarkılar için yeniden çok teşekkürler.
Yağmurun altında geçen 1 saat sonunda eve gitmeye karar verdim. Yolda giderken telefonum ötmeye başladı. Telefonumda benim gibi değişik. Çalmaz, öter. Telefonuma baktığımda Batu mesaj atmıştı.
1 saat sonra bar turu. Bizim evde toplanıyoruz.
Geleneksel bar turu gezilerimizde sevdiğimiz barları gezer ve kafaları çekerdik. Daha sonra daha önce toplandığımız eve gider ve orada uyurduk. Kafamız o kadar uçuk olurdu ki kimse sabahları soru sormaz ve gece olanları sorgulamazdı. Hatta Batu bir keresinde Önder’ in takıldığı bir kızla işi pişirmişti. Önder sinirlendiyse bile belli etmedi. Sonuçta iki kural vardı. Kafayı çekerek eğlen ve sabah soru sorma.
Önce kendi evime gidip hazırlanmam gerekiyordu ve saatime göre eve gitmem için ve hazırlanmam için sadece 50 dakikam vardı. Bende biraz hız yapmaya karar verdim. Tabletimden The Offsprings’ den You’ re gonna far, kid şarkısının son sesini açtım ve şarkıya eşlik ederken hızımı arttırmaya başladım.
Eve o kadar hızlı gelmiştim ki şarkının bitmesine daha vardı. Tabii ki bu şarkıyı 5. dinleyişimdi ama olsundu–Cengiz Aytmatov’ a saygılar-, ikisi de aynı şeydi. Anneme yakalanmamak için çok uğraştım ama kapıyı Zehra-evde çalışan hizmetli. Bu arada benden sadece 5 yaş falan büyük.- yerine annem açınca tüm uğraşlarım boşa gitti. Bende tüm şirinliğimi ve cazibemi içine katarak öksürdüm. “Neden okuldan kaçtın? Ve neden öksürüyorsun? Hasta mı oldun bebeğim benim” deyip bana sarıldı. Çok dayanılmaz bir cazibem var. Bende ona sarıldım ve “Anne ya okulda biraz kötüydüm. Bende okuldan çıktım yoksa fazladan etüte kalmayı çok istiyordum” dedim tekrar öksürerek. “Önemli değil oğlum benim. Sen git yukarı dinlen. Zehra sana sıcak bir şeyler getirir” dedi. Buluşmayı hatırladım ve “Anne ben bugün Batular da kalacağım. Önder de gelecek. Erkekler gecesi gibi oyun falan oynarız. Hem onlar bakarlar bana” dedim. “Keşke evde dinlenseydin” deyince yanağına eğildim ve bir öpücük kondurdum ve bir daha ve bir daha ve bir daha. Artık annemde bende kahkaha atıyorduk. “Tamam, tamam, git” dedi. Son bir kez daha öpünce “Ama içmek yok” dedi. Dudağımın tek kenarı yukarı doğru kıvrıldı ve “Tamam” dedim. Hemen hazırlanmaya başladım. Duş aldıktan sonra üzerime koyu renkte bir kot gömlek, üzerine koyu kahve bir deri ceket, pantolon olarak açık renk kot ve beyaz ayakkabı giydim. Spor oldu ama sonuçta amacım rahat olmaktı. Sonuçta kafaları çekecektik. Saçlarımı kuruttum ve fırçayla düzgün bir şekilde şekillendirdim. Aynada birkaç poz verdikten sonra gülümseyerek odamdan çıktım. Sonra telefonum ve cüzdanımı unuttuğum aklıma geldi ve koşarak odama geri döndüm. Sonra yeniden aşağı indim ve spor arabama bindim. Batuların evlerine girdiğimde içeride bir araba gördüm. Önder’ in arabasına benzemiyordu. Aklıma tek bir şey geldi. ‘Ayak bağı’.
Oflayarak kapıyı çaldığımda hizmetlileri gülümseyerek açtı. Bende gülümsedim ve içeri girdim. Hizmetli eliyle salonu gösterdi. Kafa salladım ve salona doğru yürüdüm. Koltukta arkası dönük bir kız oturuyordu. Batu kızın karşısındaki koltukta oturduğu için beni gördü. “Noluyo lan?” gibisinden bir bakış atınca “Özür dilerim abi benim suçum yok” bakışlarıyla karşılaştım. Onu gözlerimle öldürmeyi denedim ama kaşlarımı çatmaktan beynim ağrıdığı için yapamadım.-Bana göre odaklanma şekli kaşlarımı çatmak ki çoğu insan bir şeye odaklanırken kaşlarını çatar. Tek mal ben değilim yani- Yavaşça yanlarına doğru ilerledim. Kızı gördüğümde ağzımdan istemsiz bir şekilde “Duru?” dedim.