1

149 28 15
                                    

İçeri girdi. Yüzündeki saplantılı ifade, her zamanki gibi dehşet vericiydi. Beyaz örtülerle kaplı koca yatağa yaklaştı. Yatağın ortasında, yüzündeki yorgun ifadeyle uyuyan sevgilisine baktı. Onu rahatsız etmek istemeyerek kenara ilişti ve elinin tersiyle solgun, pürüzsüz yanağı okşadı. 

"Benim güzel sevgilim... Uyurken ne kadar da güzelsin."

Perinin gözleri yarıya kadar açıldı. Bir süre tavanda asılı kaldıktan sonra kabusunun gözlerine bakmaya takat buldu. Bir damla yaş, pınarlarından ayrılıp yumuşak yastıkla buluştu. Aylardır bu yatakta, bu odada tıkılıydı. Arkadaşlarına ve tek ailesi olan kardeşine ne olduğunu bilmiyordu. Neden burada olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ve bu adamın, gücünü elinden alarak ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordu. Zihni... zihni bomboştu sanki. Ruhu bedenini terk etmiş gibiydi. Gösterdiği tek yaşam belirtisi, nefes alıyor oluşuydu. Destek alarak yürüyebiliyordu. Yemeği yatağa geliyordu ve onunla sadece Kang Joon ilgilenebiliyordu. Sarayda kimse, bazı hizmetliler hariç hiç kimse Kyungsoo'nun olduğu odaya giremiyordu. Bu, kötü kalpli oğlanın koymuş olduğu bir yasaktı. Kyungsoo'nun vücudunu temizliyor, saçlarını tarıyordu. Her gece uyumadan önce kuru dudaklarına korkunç bir öpücük bırakıp öyle çıkıyordu odadan. Ve tabi ki çıktıktan sonra kapıyı kilitliyordu. 

"Oh, uyandın. Yemek yemek ister misin, sevgili eşim? Sırf sana eşlik edebilmek için hiçbir şey yemedim biliyor musun! Kocanı bunun için ödüllendirmelisin."

Tanrı aşkına, Kyungsoo onun neyden bahsettiğini bile bilmiyordu. Zaten yarı açık olan gözlerini tekrar kapatıp derin bir nefes alabilmek için çabaladı. Göğsü daralıyordu. Birkaç kez öksürünce prensin elini yanağında hissetti, tekrar. "Aşkım, iyi misin?" Sessizlikle karşılaşan prens, derin bir nefes alıp gülümsedi. Cevap vermeyeceğini biliyordu. Ancak Kyunsgoo'su dudaklarını oynatınca şaşırdı. Onu daha iyi duyabilmek için kulağını dudaklarına yaklaştırdı. 

"B-bırak beni, ya-yalvarırım..."

Kang Joon, deliye dönmüş vaziyette yataktan fırladı. "S-sen, SEN DELİRMİŞ OLMALISIN! BENİ SEVİYORKEN NASIL GİTMEK İSTEYEBİLİRSİN HA?!" Kenarda, suyla dolu olan porselen tası alıp son gücüyle duvara fırlattı. Kırılma sesi bütün odada yankılanırken, odada dört dönmeye başladı. Kyungsoo, daha içli ağlamaya başladı. Buradan kurtulmak istiyordu. Diyarına dönüp oradaki perilerle beraber hayatına devam etmek istiyordu ama bunu nasıl yapacağına dair en ufak bir fikri bile yoktu. Kang Joon, bir süre daha odanın içinde dolandıktan sonra balkona çıkıp korkuluklara yaslandı. Uçsuz bucaksız gökyüzünü izleyip derin derin soludu ve yüzüne o şeytani gülüşünü tekrar yerleştirdi. Aşağıdaki görevlilere baktı biraz. Lanet pislikler, hepsi babası olacak ihtiyarın gözüne girebilmek için çabalayıp duruyorlardı. Hah, bunlara inanmayan tek kişi Kang Joon'du ve kendisiyle gurur duyuyordu. Eşinin üşümemesi için içeri girip kapıyı kapattı. Kyungsoo tekrar uyumaya başlamıştı.

"Bu günlerde çok naz yapıyor. Tch, bu hallerine her geçen gün daha çok bağlanıyorum sevgilim."

Gözlerinde gerçekten koca bir perde vardı. Yatakta yatan perinin her geçen gün biraz daha halsizleştiğini, güçten düştüğünü görmüyordu. Onu her gün bu odada, kendisine bağlı halde görmek kötü prensi yeterince tatmin ediyordu. Hatta... Hatta sırf Kyungsoo'su masumluğunu kaybetmesin diye sadece dudaklarını öpmekle yetiniyordu! Kyungsoo ona teşekkür etmeliydi ama bazen huysuzluk ediyordu işte. Yine de onu her haliyle seviyordu.

Öyle ya da böyle, eşsiz su perisi onundu ve her zaman onunla olacaktı.

💐💐

Su Perisi // KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin