3

127 29 6
                                    

Jongin, o gece çok garip bir rüya gördü. Biri, onun adını yakarıyordu. Sanki tüm hayatı buna bağlıymış gibi bir çaresizlik ve acı vardı seste. Kimin seslendiğini göremiyordu. Gördüğü tek şey, uçsuz bucaksız bir çölde, çok ileride olduğu belli olan bir siluet idi. Hafif hafif kulağına ulaşan iniltiler Jongin'in kalbinde bir bıçak izi bırakacak kadar acınası ve muhtaçtı. Jongin, ona ilerlemek isterken, yerine mıhlanmış gibi olduğunu fark etti. Adım atmak istese de bir şey buna engel oluyordu. Sonra, omzunda bir el hissetti. İçine dolan ürpertiyle arkasına döndü. Kang Joon, kızarık gözleriyle ona güldü ve elindeki kılıcı hiddetle kaldırdı. Parlak ve keskin aleti son hızla Jongin'in boynuna indirirken bir şeyler mırıldandı. 

'İzin vermeyeceğim..."

Jongin gözlerini dehşetle açıp yatağında doğruldu. Saçları terden alnına yapışmış, dahası yastığını da sırılsıklam etmişti. Bir süre kendisine gelmeye çalışıp yan tarafında horlayan Chanyeol'a baktı. Dışarıda gün yeni yeni ağarıyordu. Derin bir nefes alıp sadece kabus gördüğüne inandırdı kendini. Derinlerde bir yerde, o yakarışların gerçek olduğunu bilmeden. Zamanını biraz daha yatakta uzanarak ve sakinleşerek geçirdikten sonra kalkıp üzerini giyindi. Lacivert hanbok üzerine harika bir şekilde uyuyor, onu harika gösteriyordu. O giyinirken Chanyeol da kalkmış, sessiz sedasız üzerini giyinmişti. Tüm gün konuştuğu halde, sabahları ağzından tek kelime çıkmazdı. Enerji toplar gibiydi. 

"Günaydın demeyi düşünmüyorsun herhalde?"

Chanyeol sanki Jongin'in konuşmasıyla uyanmış gibi irkildi ve efendisine döndü. "A-ah, özür dilerim Efendim. Erken uyanmaktan nefret ediyorum."

"Şaka yapıyorum Chan, özür dilemene gerek yok."

İkisi birbirine gülüp sohbet ederken odanın kapısı çalındı ve sürgülü kapı sağa doğru çekildi. Genç erkek hizmetli, kafası eğik bir şekilde eğilip onları selamladı. "Günaydın Efendim, eğer hazırsanız Kral hazretleri sizi kahvaltıya bekliyor."

Çocuğun sesi hafif hafif titriyordu, elleri de aynı şekilde. İkili odadan çıktı, Chanyeol çıkarken kappıdaki çocuğun yüzünü az da olsa gördü ve sol gözünün altındaki morluğu fark etti. Kaşlarını çatıp durakladı ve kafasını eğip çocuğun yüzüne tam olarak bakmaya çalıştı. Çocuk, Chanyeol'den kat kat daha kısa ve cılızdı. Chanyeol'ün ona bakmaya çalıştığını anlayınca şaşkınlıkla gözlerini büyüttü ve geri çekildi. Nefesleri de hızlanmıştı şimdi. Uzun boylu çocuk onu korkuttuğunu anlayınca bir özür mırıldandı ve önden ilerleyen Jongin'in peşinden gitti. Gözden kaybolana kadar arkasına dönüp çocuğa bakmaya devam etti. 

"Günaydın Kralım."

"Oh, günaydın Jongin. Şöyle geçin lütfen."

İkisi de kahvaltı sofrasında onla için ayrılan kısma oturdu. Kahvaltı sessiz ve sakin geçti. Ortalık temizlendikten sonra çay servisine başladılar. Kral, yeşil çayını sakin bir şekilde yudumladıktan sonra Kang Joon'a döndü. 

"Oğlum, seninle bir konu hakkında konuşmamız gerektiğini düşünüyorum."

Jongin, onu ilgilendirmeyen bir konu hakkında konuşulacağını anladığı için ağzını açmaya hazırlandı. Ama kral ondan önce davranıp Jongin'e döndü. "Jongin, burada bulunmanız sorun değil. Sana ve hizmetkarına güveniyorum."

Genç adam itiraz etmeyi reddedip krala odaklandı. Kral sanki biraz... korkuyor gibiydi. Kang Joon babasına dönüp gülümsedi. "Sizi dinliyorum."

"Ben, bu konu hakkında iyice düşündüm ve kesin bir karara vardım. Ülke ticaretinin daha yolunda olması ve artık çocuk sahibi olman gerektiği için senin Okcheo hanedanından, prenses Hea Young ile izdivacını uygun görüyorum."

Su Perisi // KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin