27. UNUTMAK İÇİN ATILAN ADIMLAR

15.1K 1.1K 468
                                    

Beyninizdeki seslerin birbirine girmesinden daha kötü bir şey varsa o da tamamen sessizliğe gömülmenizdir. O kadar şey birikmiştir, öylesine zordur ki her biri aralarında hangisi daha kötü karar veremeyip beklemeye koyulurlar. "Dert bir olaydı ağlamak kolaydı," sözü işte tam bunu anlatır.

Sezer, otobüste cam kenarına oturmuş yolu izlerken hangisine ağlaması gerektiğini bilmeden sadece dertlerinin varlığıyla yetiniyordu. Yavuz'un yanından ayrıldıktan sonra dinen gözyaşlarının yarattığı kuruluk hissiyle sınıfına gidip eşyalarını topladıktan sonra kimseye açıklama yapmadan Safa'yı da alıp okuldan çıkmıştı. Öğle arası dahi bitmediğinden bomboş olan durakta beklemeden evine giden otobüse binmişlerdi. En azından bunda sıkıntı çıkmamıştı. Yoksa şu bitik haliyle bir de otobüste tıklım tıkış gitmeye hiç dayanamazdı.

Yanında oturup sessizce onu izleyen arkadaşına ne demesi gerektiğini bilmiyor, bilse de konuşacak gibi hissetmiyordu. Aklından tek düşünce dahi geçmezken hisleri birbiriyle yarışır haldeydi. Hem yorgun, hem üzgün, hem pes etmiş, hem hayal kırıklığına uğramış, hem de aşıktı. Bunlarla tek tek başa çıkabilirdi ancak hepsi birlikte olunca dayanamayacak raddeye gelmişti.

İstemiyordu artık Yavuz'u değil sevmek, varlığından haberdar olmak dahi istemiyordu. Keşke hiç tanımasaydı. Lanet olsun, kitapçıda karşılaştıkları güne de öpüştükleri bara da sokağa da... Hayatındaki en büyük pişmanlığı ona getiren her şey yıkılsındı.

Otobüsteki otomatik sesten inmeleri gereken durağın anonsu yapılırken bindiklerinden bu yana ilk kez bir hayat belirtisi gösterip hareketlendi. Kucağındaki çantayı eline alıp ayağa kalkarken onu taklit eden Safa, önceden vardı orta kapıya. Çantasını sırtına geçirip o da arkadaşının yanına vardığında otobüs durmuş ve kapı açılmıştı. Baharın en güzel günlerinin yaşandığı bu zamanda duraktaki yemyeşil ağaçlarla karşılanıp indiklerinde etrafına bakmadan ezbere bildiği yolda yürümeye başladı.

Yavuz'dan sonra baharın kıştan farkı kalmamıştı. Onun içinde kardan fırtınalar koparken dışarıda çiçekler açsa ne olurdu? İsterse her yer günlük gülistanlık olsundu, Sezer'de sadece hazan vardı. Canı yanıyor, umudu tükeniyordu. Yaşama sevinci yoktu bir kere, ölümle şu anki hali arasında hiçbir fark görmüyordu.

"Sezer?"

Sonunda dayanamayıp konuşan arkadaşına bakmadan yürümeye devam etti.

"Şimdi değil."

Kuruyan boğazından dolayı acıyla çıkan sesi Safa'nın susması için yeterliyken Sezer'in beynindeki seslerin koro halinde yükselmesini sağlamıştı. Onlarca sorunun tek kaynağı olduğundan tek bir soru yankılanıyordu şimdi.

"Her zaman bizi iyileştiren Safa'nın etkisi bile 24 saat sürmedi. O, bizi 5 dakikalık konuşmasıyla yine yıktı. Nasıl iyileşeceğiz?"

Evet, nasıl iyileşecekti? Artık ne kumral ne Safa umurunda değildi. Daha kendisi iyi değilken başkalarına da yararı olmazdı zaten. Bu yüzden tek derdi kendisiydi şu an. Kimseyi üzmemek, en yakınlarına zarar vermemek için o kadar taviz vermişti ki kendinden, gittikçe eksilen ruhundan haberi yoktu.

Yeni yeni farkına vardığı kendine verdiği zarar bilançosuyla evinin olduğu aparta vardığında aklındaki tek şey bu hasardan nasıl kurtulacağıydı. Merdivenleri aynı düşünceli haliyle çıkıp dairesinin kapısını açtığında çözümler üretmeye çalışıyordu. Ardındaki adamı umursamadan ayakkabısı ile çantasını çıkarıp hemen vestiyere attıktan sonra odasına gidip kapıyı kapatışı da bundandı. Bulması lazımdı, iyileşmenin yolunu bulması lazımdı.

Üstünü çıkarmadan yatağa ilerleyip ayrılıklarından sonra ilk kez Yavuz'un tarafına geçmedi. Gayri ihtiyarı yaptığı bu hareket bile vazgeçişinin kesinliğini kanıtlar nitelikteydi. Aslında bunun için haddinden fazla geç kalmıştı. Yavuz gibi bir adam için verdiği tavizlere, söylediği yalanlara, uğradığı hakaretlere acıyordu şimdi.

Bir Tek Sensin AnkaralıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin