28.ANGARALI'NIN DÖNÜŞÜ

15.2K 1.1K 800
                                    

Aşık Veysel, gelmiş geçmiş en iyi halk ozanlarımızdandır. Sözleri, sazı ve sesi o denli bizdendir ki her haliyle içimizi acıtır, yüreğimizi kanatır. Derdimizi bize anlatan Aşık Veysel adına yaraşır şekilde tutkundur karısı Esma'ya. Hatta o denli şiddetlidir ki bu aşkı karısını çok fazla kıskanır ve elinde olmadan onu kısıtlar.

Ancak her insanoğlu gibi özgürlüğüne bilmeden de olsa bağlı olan bu kadın dayanamaz kıskançlığına Veysel'in. Bunalır, kurtulmak ister. Tam böyle bir zamanda yakınlaşır komşuları delikanlı Hüseyin'le. Gizli buluşmalar aralarındaki duygulara da eklenince fark eder durumu Veysel. Uyarır karısını ancak Esma umursamaz.

Sonunda kaçmaya karar verirler Hüseyin'le. Bir gece vakti koyuldukları yolda saatlerce giderler. Bitmiştir artık, koskoca Aşık Veysel geride kalmıştır. Sabaha kadar devam eden bu kaçışta bir yerde dinlenmeye karar verirler. Esma, tüm gece çorabında kendisini rahatsız eden bir şey hissettiğinden ilk fırsatta çıkarır onları. Bir de bakar ki içinde bir miktar para mevcuttur. O zaman anlar; koca yürekli Aşık Veysel çok sevdiği karısı ondan kaçarken bile perişan olsun istemez. Bu yüzden bir süre geçinmesini sağlayacak kadar para bırakmıştır ona.

Aşık Veysel, aşkı kadar büyük olan merhametiyle sevdiğinin gidişini kabullenmiş olabilirdi. Ancak bu Yavuz için geçerli değildi. Seviyordu, kıskanıyordu, hem kendini hem de Sezer'i bıktırmıştı ama yine de olmazdı. Kıvırcık genç, Yavuz olmadan şuradan şuraya gidemezdi.

"Alp, arabanın anahtarını ver."

Yüzünde bilmiş bir sırıtışla anahtarı cebinden çıkarıp ona uzatan arkadaşının elinden kaptığı gibi yerinden fırladı. İlk durağı Sezer'in evi olacaktı. Tüm gün okulda olmadığına göre şu an oradaydı yüksek ihtimalle. Koşar adım üniversitenin kampüsüne vardığında sabah birlikte geldikleri için Alp'in park ettiği yeri kolayca buldu.

Arabaya binip fakülte sınırlarından çıktığında şehir içinde olabilecek en yüksek hızdaydı. Kabul etmiyordu, Sezer'in öylece gidebilme ihtimalini dahi düşünmek istemezken buna katlanamazdı. En az kendi evi kadar iyi bildiği evin yolları hiç bitmez gibi gelirken eli ayağı titriyordu.

Bugün gidecekmiş gibi telaşa kapılmıştı. Sanki şimdi Sezer'i tutmazsa ömür boyu kaybedecekti. O yüzden kendinde olmadan, garip bir doluluk hissiyle aştığı mesafelerden sonra tanıdık dış boyası dökülmüş binaya vardığında yanlış park ettiğinin farkında dahi olmadan arabadan indi.

Yine birbirini ardı ardına takip eden adımlarla binaya girip merdivenlere uçtu. Basamakları üçer üçer tırmandığında nihayet kapıya ulaştığında kalbi olabilecek en yüksek hızında atıyordu. Hem güçlükle hem de hızla nefes alırken ciğerleri patlayacak kadar şişmişti. Bunun nedeninin sadece hızlı hareketlerinin olmadığını biliyordu.

Bir eliyle kapı tokmağını diğer eliyle de zili çalarken boş binada yankılanan sese cevap bekledi. Geçen her saniye çalma şiddetini artırırken sonunda açılan kapının ardında beliren kişi görmek istediği son kişi bile değildi. Yüzünü ekşitip kendisine şaşkın gözlerle bakan elemanı itip kapıdan girdi.

Tam ayakkabılarını çıkaracağı sırada önünde engel olan kol ile gözlerini kırpıştırarak kapattı. Sabır bir iki, sabır bir iki. Boynunu sağa doğru eğerek kütletirken Safa denen herife baktı.

"Kolunu çekmen için üç saniyen var."

Safa'nın nefret dolu bakışlarıyla kesişirken bal rengi gözleri kendine hakim olmakta zorlanıyordu.

"Adam gibi müsaade istemen için iki saniyen var."

Yavuz, histerik bir gülüşle karşılık verirken yumruğunu yakışıklı surata geçirmemek için üstün bir irade örneği gösteriyordu.

Bir Tek Sensin AnkaralıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin