11 Eylül 2014
Eve geldiğimizde Maria'nın durumu biraz daha iyiydi. Yüzünü benden saklamaya çalışsa da hala ağladığını burnunu çekişinden anlıyordum. Ona kırmızı koltuklardan birine oturmasını söyledim. Dediğimi yaparken oldukça çekingen bir tavrı vardı. Kendini güvende hissetmediğini düşündüm. Bu nedenle onun karşısına oturdum. Yüzünü kaldırmayışı yüzünden biraz sinirlerim bozulmuştu. Onu son kez göreceğimin bilincinde olduğum için yüzünü görmek istiyordum fakat o benden en çok görmek istediğim şeyi saklıyordu.''Yüzünü kaldır.'' dedim, oldukça sakindim.
O, yavaşça yüzünü kaldırırken bile onu izlemeyi sürdürdüm. Hatta onu seyrederken dalıp gitmiştim. Beni uyardı.
''Anlatacakların yok muydu? Neden konuşmuyorsun?''
''Seni izlemek daha iyi hissettiriyor.''
Bugün son karşılaşmamızda, onu son görüşüm olacağına kendimi o kadar inandırmıştım ki şimdi ona yeniden ayrılmamız gerektiğinden bahsetmek istemiyordum. Oysa, son görüşmemiz bu olacaktı. Bu sefer emindim. Son kez karşılıklı oturup konuşacaktık. Bunların hepsi sondu.
O ise, dediğimden utanarak yine başını eğmiş ve yüzünü benden saklamıştı. Eğer onu daha fazla bu şekilde izleyecek olursam düşüncelerim değişecekti.
''Bugün bir kez daha seni görebileceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi.'' dedim. ''Ama görüyorum ki hayatta her şey olabiliyor.''
''Bende.'' diye kısacık cevap alabildim sadece. Belli ki, pek konuşmak istemiyordu.
''Oraya asıl Jaejoong için gittiğini pekala biliyorum. Endişelenmeni gerektirecek bir durum yok ortada. Sonuçta siz nişanlısınız.''
Bunları söylemek elbette kolay olmamıştı. Nasıl olsundu? Nasıl kıskanmadan onları söyleyebilirdim? Jaejoong'un yanında çalıştığım süre içerisinde bana Maria'yı anlattığı her dakika kendimi onun yerine koyuyor, sanki anlattıklarını Maria ve ben yaşıyorduk.
''Ama beni görünce neden korktuğunu anlayamıyorum. Korktuğun halde yanıma geldin. Üstelik Jaejoong'a, eskiden sevgili olduğumuzu da kanıtlamak istedin. Neden yaptın?''
''Çünkü seni seviyorum.''
Gülerek karşımda gergince oturan Maria'ya baktım. Parmaklarıyla oynuyordu. Yüzünü kaldırıp bana baktığında hissettiğim tek şey acı olmuştu. Bugün yeterince üzüldüğümü düşünürken buldum kendimi. Bu kadar acıya katlanmak bana göre değildi. Ne dayanabilirdim buna, ne de görmezden gelebilirdim. Bir süre daha durumu idare etmeye çalıştım.
''Neden gülüyorsun? Sence durumum çok mu gülünç?!''
Sesini yükseltmesine şaşırdım. Dudaklarım tekrar eski haline gelirken onun söylediklerini dinledim.
''Ofise gitme nedenim en başından beri sendin. Her şeyi anlatacağını düşündüm ve korktum. Ama sonra seni görünce düşüncelerim birden değişiverdi. Sen ona resimdeki kişinin sen olduğunu söyleyince her şeyin bittiğini anladım. Her şey bittiğine göre yeniden seninle beraber olabilmek için ortada sorun kalmamıştı. Bu yüzden sana yardım ettim.''
Sessizliğini bu uzun konuşmasıyla bölmüştü. Söylediklerinde bir çelişki olduğunu fark ettim. Ofise gitme nedeni bensem eğer, neden anlatacaklarımdan korktuğu için gelmişti? Jaejoong'tan ayrılmak istemediğini o kadar belli ediyordu ki şu an kendimi zavallı görüyordum. Hala beni sevdiğine ihtimal vermiştim oysa. Hiç olmazsa...inanmıştım. Ve bir kez daha yanıldım.
''Ne? Neden bir şey demiyorsun?''
''Söyleyecek bir sözüm kalmadı artık. Eğer bittiyse gidebilirsin. Seni zorla buraya kadar getirdiğim için üzgünüm.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sensiz Üç Sene (Askıda)
Teen FictionYıllar öncesinden kalma bir aşk... Birbirlerine aşık iki gencin yıllar sonra ayrı hayatlarla yeniden buluşmasının hikayesi.