Yaklaşık yarım saattir sessizce oturuyorduk. Birden seslendi,
"Kainat?"
Kanlı gözlerine baktım geceden beri ağlayıp sabah uyanınca da tek kelime etmemişti yüzü şişmişti ama her şeye rağmen çok güzel görünüyordu o çok güçlü bir kızdı.
Uzun süredir konuşmadığım için soluk ve biraz takılan sesimle cevap verdim.
"Efendim, güzelim?"
Bana baktı, o an bana bakmamasını istedim, o an hayatta en çok istediğim şey bana bakmamasıydı. Yüreğindeki acıyı görebiliyordum ama hissetmek sadece ona mahsustu. Gözünden bir damla yaş düştü. Ve sordu
"Hayat hep böyle mi olmak zorunda?".
Cevap veremedim, ne diyebilirdim ki. Evet?
Hayır? Sonra sustum, ben sustukca o daha çok ağladı bir damla diğer damlayı takip etti ve o damla da diğer damlayı. Gittim ve eskimiş, rengi solmuş sarı koltuğumun üzerinde oturan arkadaşıma sarıldım, aileme sarıldım, artık bir enkaz gibi hissediyordu kendini ama olsun ben enkaza sarıldım ben onu yeniden kendine getirmeliydim. Ona destek çıkmalıydım.
Hemen karşılık verdi ve beni sımsıkı sardı. Sanki benden başka hiç bir şeyi yokmuşcasına, elindeki tek varlığı benmişim gibi. Koklaya koklaya ağlamaya devam etti. Öyle ne kadar durduk bilmiyorum. Ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum. Pek de önemi yok aslında o iyi olduktan sonra. Hiç bir şeyin önemi yok. Sonra anlatamaya başladı.
"Biliyorsun demi hayatta ailemden sonra en değer verdiğim ve yaşamak için savaştığım kişi sensin?"
"Evet." Dedim
Sonra ruhsuz bir şekilde güldü ve devam etti.
"Gerçi artık senden başka değer verecek bir şeyim de kalmadı Kainat."
O an evrende yok olmak istedim. Boşlukta tek bir toz tanem bile kalmasın istedim.
"Ben, bunları hakedecek ne yaptım bilmiyorum. Ben bu hayatta bunları yaşayacak. Kendime bu kadar işkence çektirecek ne yaptım bilmiyorum."
"Sus İlayda' dedim, sus güzeller güzelim. Kendini suçlama artık senin elinde olan bir şey değildi. Kendini hırpalamaya değer mi?"
Ruhsuz bir şekilde yine güldü. Ve biz öylece sarılı dururken uyuyakaldı. Benim minik, güçlü kızım. Kollarımın arasında uyudu. Gece çok uyumadı, sürekli kabuslardan uyandı. Bu yüzden onu yatırıp. Üzerinde yamaları olan epey eski. Soğuk kahve bir battaniyeyle onun minik bedenini kapattım.
Sonra düşündüm, hayatımda daha önce böyle güçlü bir insan tanımadığım geldi aklıma. İlaydanın annesi yıllar önce, babasının ona uyguladığı şiddet yüzünden İlayda daha 12 yaşındayken, acıdan ve açlıktan ölmüştü. İlayda bazen anlatır, hala dün gibi aklımda der. Annesi öldükten sonra babası İlaydayı da çok fazla hırpalamıştı, hem fiziksel hem de ruhsal olarak. Yalnızca 12 yaşında bir çocuga zaten annesini kaybetmek büyük bir psikolojik tramva iken, bir de babasının içki ve yemeğini karşılamak düşmüştü. Minik bedeni bunca zorluğa nasıl dayanmış çoğu zaman düşünüyorum.
Babası ilk başlarsa uyuşturucu sattığı için İlaydayıda bu yöne sürüklemeye çalışmıştı. Ama İlaydanın annesi, Sakine teyze ölmeden önce epey uzun nasihatler de bulunmuş İlaydaya. Bunun çok kötü bir şey olduğuna dair. Çocuk aklımla önemsemedim o zamanlar der hep. Annesi ölünce anlamış her şeyi. Babası bu sefer daha çok baskı yapmış. Saatlerce dövmüş, günlerce eve gelmeyip aç bırakmış. Daha sonra da İlayda en azından babasının yemeğini karşılamak için. İş aramaya başlamış 12 yaşında olduğu için çoğu yer umursamamış. Ama iyi kalpli Erol amca, bakkalına çırak olarak almış onu. Çok ucuz miktar paralara İlayda 6 sene çalışmış orda. Ben çalıştığı son bir senede ailemle birlikte taşındım buraya. Annem ve babam kanserdi. Bursa'da ölmüşlerdi. Samsun'da olan dayıma geldim. Bana yardım eder sanmıştım. Maalesef ki düşündüğüm gibi olmadı. Annem ve babamdan kalan bir miktar parayla, bodrum katta rutubetli bir ev tuttum. Şimdilik bu yeter diye düşünmüştüm hep. Zaten fazla da gözü olmayan bir kızdım. Geldiğim mahallede bakkalda çalışıyordu İlayda ben geldiğimde 17 yaşındaydı bense 18 aramızda sadece bir yaş vardı. Ama benden yaklaşık üç yaş küçük duruyordu. Birbirimizi yalnızca bir yıldır tanıyorduk. Bir hafta önce babası elinde olan parayı alıp gitmiş oda bana gelmişti. Babasının hep yaptığı şey olduğu için umursamamıştı. Sonra evine geri dönmüştü. Dün gece apar topar. Bilekleri mor şekilde geldi. Ağlayarak kapıma vurdu. Babası aldığı üç kuruş parayla kumara karışmış. Oturduğu evi vermiş. Elindeki parayı. Elinde hiç bir şey kalmayınca kızım var demiş. Daha 18 yaşında. Onu veririm size demiş. Adamlar ilk başta kabul etmeseler de. Babası çok fazla ısrar etmiş ve İlaydayı fiziksel olarak çok övmüş. Evet çok güzel bir kızdı. Sarı beline kadar saçları, büyük yeşil gözleri, küçücük burnu, ve soluk pembe dudakları vardı. Bu onun minik bedenine çok yakışıyordu. Ama bir baba kızına bunu nasıl yapardı. Allah'ından belasını bulmuştu zaten. O gece çok fazla içtiği için bir trafik kazasında ölmüştü. Benim pamuk yürekli İlaydam buna da üzülmüştü tabi ki. Ama şuan üzülmeden çok endişelenmesi gerekiyordu. Çünkü peşinde elin silahlı. Ve İlaydayı alıp kullanmayı hedef koymuş adamlar vardı. Bana gelmişti, beni bilmiyorlardı evime gelemezlerdi ama ya gelirlerse ben onu nasıl koruyacaktım. Minik kardeşimi, nasıl o zalimlerden kurtaracaktım. Ben onu o namussuz adamlara bırakamazdım. Onu kurtarmalıydım. En kısa zamanda bu şehirden gitmemiz gerekliydi. Bizi kimsenin bulamayacağı. Kimsenin bizi tanımadığı bir yere bunu İlayda uyandığında ona söyleyecektim. Minik kardeşime baktım. Yüzümde oluşan tebessümle. Yanına uzandım yanağını okşamaya başladım bir kedi yavrusu gibi yanağını avucuma itti. Sonra ikimizde çok uzun soluklu bir uykuya gözlerimizi yumduk. Artık bunu hak etmiştik.