Aksam üstü perdeleri açar gibi gözlerim açılıyor. Yüzümü yıkamak için mutfağa gidiyorum. Uzun süredir yüzümü mutfakta yikıyorum çünkü banyodaki o lavabodan nefret ediyorum. Dışarıdaki vahşi ormana çıkma fikri,çok acil bir durum olmadığı sürece bana pek cazip gelmiyor.O yüzden birkac gündür kahvemi beyaz porselen bir kupadan içiyorum. Kahvem her bittiğinde sanki içine saçımdan birkac tel düsmüş gibi hissediyorum. Sıcak suyun , soğuk porselende yaptığı ince-uzun çatlaklar sadece. Bunu bilmenize rağmen yine de bazen mideniz bulanıyor. İnsan olmak gerçekten çok tuhaf. Kırılan ve üzerinde ufak bir kalp taşıyan cam kupamı özlüyorum. Kalbin altında "BENİ SEVİYOR MUSUN?"yazıyordu. Sanırım "evet" onu seviyordum ve gerçekten özledim.
Akşam ilerledikçe televizyon karşısında kendimi kaybediyorum. Gerçekten yok oluyorum. Kırmızı koltuğumun tam üzerinde bir atom bombası patlıyor ve ben zerrelerime ayrılıyoum. Her bir hücrem ayrı ayrı yertlerde ama aynı acıyı çekiyor ve sonra yine o geliyor. Telefonum üçüncü sınıf bilgisayar oyunlarının müzikleri gibi, kulağımı rahatsız eden bir şekilde çalıyor. Sanırım Beethoven, şu an mezarında bir kez daha ters döndü. Bu iğrenç ses, şu an dokuzuncu senfoniden bir pasaj çaldığını zannederken ayağa kalkıyorum. Karanlıkta ikisinin de siyah olduğuna emin olduğum çoraplarıma bakarken, lambadan sùzülen ışıkla birinin lacivert olduğunu fark ediyorum. İnsan yalnızken aslında kendine pek fazla özen göstermiyor. Bu bir çeşitkendine ceza verme yöntemi. Bir insan nasıl narsist olabilir anlayamıyorum. Telefonun ahizesini kaldırıyorum ve o iğrenç sesi kesiyorum. Tahmin ettigim gibi telefondaki o.
Düşüncenin bir insanı yorabileceğini ummak çok saçma bir fikirke, sabaha karşı uykum geliyor. Kendimi çok yorgun ve bitmiş hissediyorum v uykum geliyor. Her gece kendi hayalimin inşaatında çalışan bir düşünce işçisiyim. Buz gibi, bir kadının sıcaklığından yomsun ve ben yalnızlığın sözlük anlamıyım şu an.Bekar yaşamanın en zor yanı, işi yapacaklar listesindeki tek ismin size ait olmasıdır. Bu gerçekten korkunc bir durum. Ayrıca bu bana kalırsa tipik ev kadınlarının söylemiyle "isyana bir kala" adlı bakış açısı sendromu. Bu ismi ben koydum, çünkü bu salak durumun nasil açıklanabilecegi hakkında hiçbir fikrim yok.
Ellerim ve ayaklarımla yatağın içinde her tarafa dokunmaya çalısıyorum. Sürtünmenin ısıyı arttırmasını umuyorum. Çünkü yatağın içi hala buz gibi. Özellikle de ayaklarım çok üsüyor, buna rağmen yatarken çorap giymiyorum. Yıllar önce dedem "sadece serseriler ve köylüler çorap giyerler" demişti. Bunu söylerken sesinin
tonundaki aşağılamayı anlayabilmiştim. Ama köylüler dediginde nedense pek emin değilim. Sanırım daha farklı birşey söylemişti ama şu an hatırlamıyorum. Ve umarım bazen birçok seyi unutuyor olmam, normal bir durumdur. Sonra düşünüyorum. 'Sol omzumun mu yoksa sağ omzumun mu üstünde uyusam?'hangisini seçersem seçeyim uykuya dalmadan önce hep yüz üstü oluyorum. Bu gece biraz biraz başım ağrıyor, iki hap icmis olmama ragmen, sol gözümde inanılmaz bir ağrı hissediyorum. Uyuyunca geçer diye umuyorum ve yavaşça gözlerimi kapatıyorum. Son gördüğum televizyonun kapanmasının yazıyla on üc dakika kaldığı. Uyumak icin icimden altmışa kadar sayıyorum ve on iki diyorum.On, yedi ,bir, beş...
Sabah ise kapının tekmelenmesiyle gözlerimi araladım ve yataktan kalktım. O an arkamdan bir kedi geçtiğine yemin edebilirim.Yürürken masaya çarptım ve kül tablası yere düştü. Kaldırmaya üşendim ve hâlâ tekmeyle çalan kapıya bakmaya gidiyorum. O sırada vestiyerin altında duran kırılmıs şarap şişelesi görüyorum ve kendi kendi diyorum ki
" Biz dün gece şarap mı içtik?"
Düsüncelerden sıyrılıp kapıya yöneliyorum ve kapıyı açtığımda birisi tanıdık, diğerlerini de pek tanıdığım söylenemezdi.İlk başta tanıdığım kişinin kapıcı olduğunu idrak ediyorum, yanındaki kişilerin de postacı olduğunu sanırken"Neden dört postacı sabahın köründe gelsin ki" diye düşünürken:"Kerem Özatay sen misin?"
Açıkça bu soruyu bir postacı sormaz diye düsünürken dürüstçe "evet" dedim.
"Gece bişey mi içtin? Bu ne halin?"
"Şey... Evet,içtim sanırım am aslında pek uyumadım ondan."
"Tamam üzerinize bisey alın bizimle geliyorsunuz."
Kendi kendimi sorgularken polis olduğunu anladığım dört sivil polisin neden sabahın köründe geldiğini anlamdığım için:
"Hiçbir şey anlamadım memur bey. Ne oldu sabah sabah?"dedim sweatshirtümü alırken. Polis de:
"Dün gece karşı komşunuz öldürülmüş! İfade için karakola gelmeniz gerekecek"dedi az sinirli tonda.
Bu şokla ve dört polisle birlikte Emniyet Müdürlüğü'ne götürülüyorum. İçeride sivil memur. Bizi karşılıyor her tarafın polis olması beni huzursuzlaştırsada rahatlamakmiçin kendimle savaşa girdim desem abartı olmaz.bileklerime takılmış kelepçeyle dar mavi şeritli bir koridordan geçerken herkesin bana bakması verdiğim savaşta birkaç hüremin ölmesine neden oldu. İki kat aşağıya inerken tekrardan kapıcımızın bana tuhaf bakışlarını hissediyorum. Sorgu odasına geldiğimizde aynı filmlerdeki gibi olan bir masa bir
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA NE OLDUĞUNU ANLAT
ParanormalKendinize ne kadar yalnız oldugunuzu söyleyecek kadar yalnız olduğunuzu düşünün