5・The Corridors, Rooms and Doors

19 4 3
                                    

Kaçıncı kez yaptığını bilmiyordu ama bu şey sıkıntılarını alıp götürüyordu kısa bir süre de olsa. Unutturuyordu kötü şeyleri ve aklında güzel olanlar kalıyordu sadece.

Öpücük gibi.

Öpen taraf kendisiydi ama afallayan sadece Park Jimin değildi. Teninin yumuşaklığı mest etmişti ruhunu. Bu sefer tam dudaklarından öpmek istemişti ama yapmaması gerektiğini biliyordu. Park Jimin dışında güzeller de vardı etrafta. Onlarcasını bulabilirdi ki çoktan gelmişti biri. Aldığı zevki yarıda bırakıp diğer zevkine adımladı. Ona yaklaşınca dudaklarına sertçe kapandı ve adamın ince belini kavradı. Bu dudaklar o kadar da yumuşak sayılmazdı ama eldekiyle yetinmesini çoktan öğrenmişti.

Park Jimin ise Kim Taehyung biriyle sevişirken elindeki kahveyle balkonundan dışarıyı izliyordu. Her şey görünüyordu ama bilmiyordu Kim Taehyung denen herifin kendisini bu kadar düşündürdükten sonra ne yaptığını.

Bilmemesi daha iyiydi gerçi.

Bugün aklına düşen soru işaretleri de vardı tabii. Jung Hoseok ve Kim Taehyung'un nereden tanıştığı mesela. Ya da Park Jimin'i nasıl bu kadar iyi tanıyormuş gibi davrandığı. Açıkçası işin içinden de çıkamıyordu. Hemen bir ampul yakıp her şeyi açıklığa kavuşturmayı beklemiyordu tabii ama hiçbir fikri yoktu çoğu zamana kıyasla. Tek bildiği Kim Taehyung'un 'karanlık' sırlarının olduğuydu ki bunu anlamasının tek nedeni de aptal olmamasıydı.

Garip bir gece geçirmişti. İlk defa birini bu kadar merak etmişti, her adımını dikkatle izlemişti ve takdir edersiniz ki o normal değildi. Ne olduğundan da tam emin değildi. Sonuçta henüz yakından tanımamıştı onu ama şüphelendiği bir şeyler de vardı elbette.

'Keşke' dedi sonra. Keşke böyle ihtimaller olmasaydı.

~~~

Hayatta garip şeyler olurdu.
Beklenmedik şeyler, küçük sürprizler yapardı bize. Bazen imkansız dediğin şeyler gerçek olurdu, bazen de tam başardım derken darmadağın ederdi Tanrı hepsini.

Ama sen ne olursa olsun bırakmazdın peşini. Koşardın hayalinin ardından. Çünkü hayalindir. Uzun zamandır inşaa ettiğin şey yıkılsa da parçalansa da hâlâ hayalindir işte. Bir parçandır. Bu yüzden ne yapsan da vazgeçemezsin ondan. O seni sen yapandır. Eğer ondan vazgeçersen kendinden vazgeçmiş olursun. Bu yüzdendir sürekli dört duvar arasında kalmamız, sıkıştığımızı hissetmemiz.

Park Jimin tam anlamıyla böyle hissediyordu. Sıkışmış.

Onun hayali iyileştirmekti.

Böyle doktor gibi değil ama. Herkes fiziksel olarak insanları iyileştirebilirdi. Çok da özel bir şey değildi ona göre. Puanı ne kadar yüksek olsa da herkesin istese yapabileceği sıradan bir meslekti.

İnsanların ruhlarına dokunmak, ruhlarını iyileştirmek öyle miydi? Bu kesinlikle yetenek işiydi. Az sayıda kişinin yapabileceği bir şeydi. Park Jimin bu yüzden ara sıra özel hissederdi. Yaptığı işi severdi. Psikologluk onun hayaliydi zaten, şimdi ise hayatı olmuştu. Hastalarına da bunu aşılamaya çalışırdı. Hayatın neler getireceğinin belli olmadığını ve pes etmemeleri gerektiğini.

Optimistik biriydi Jimin. İşi bunu gerektirdiği için değil, karakteri işini yönlendirdiği için böyle kalabilmişti 23'üne kadar.

Sadece 23'üne kadar çünkü patronu onu delirtmek üzereydi.

İşe geldiğinden beri dünü telafi etmek istediği hakkında zırvalayan mesajlar atıyordu. Peki Park Jimin ne yapıyordu biliyor musunuz?

Mesajları yukarıdan okuyup cevap vermiyordu!

Snowflake | vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin