Radyoda çalan şarkı olmadık yerde kesilince farketti ki arabanın motoru da susmuştu. Kontağı kapatan adamın bakışları bir gülüşle aydınlanınca gözlerini önüne indirdi, "genelde konuşmaz mısınız?"
KyungSoo ondan yana bakmaktansa kapıya uzandı. Tavernanın yanıp sönen ışıltılı panosu gözlerini alıyordu. Gözlük takmamak belki de hâlâ iyi bir fikirdi.
Kapıyı aralayarak arabadan indiğinde diğerinin yanıtsız kalan sorusuna gücenik bir nefes bıraktığını işitti. Masaları dışarı taşmış tavernaya ilerlemek için diğerinin harekete geçmesini bekledi. Ama adam arka koltukta bir şeylerle meşgul görünüyordu. Ondan yana bakmamakta ne kadar inatçı ise de bir kere merağını kaşındıran ikinci kez bakma arzusu etrafta tedirgince dolanmasına neden oluyor, sıradan bir göz atışla onu izlemek istiyordu.
"Kusura bakma seni de beklettim. Çiçek filizleri devrilmiş. Birinin dalı kırılsa valide sultan üç gün başımı yer. Onları sabitledim."
Adamın ellerini nereye koyacağını bilemez telaşına gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp "sorun değil, içeri mi geçiyoruz?" dedi.
Adam daha büyük bir heyecan ve keyifle biraz önünden ilerlerken bir yandan bir şeyler sıralıyordu "burayı kesinlikle beğeneceksin, erişteleri enfes. Ama biliyorum enfes erişteler övünecek şey değildir. Ona eşlik eden harika bir piyano resitali oluyor. Şarkı söylemek ister misin?"
KyungSoo panikle ellerini önünde salladı, "ah hayır, şarkı söyleyecek zaman değil."
Adam başını anlayışla sallarken burnu sevimli bir şekilde kırış kırış olmuştu, "Haklısın, bugünlerde bazıları fazla hassas, öküzlerin doğurabileceğine inanıyorlar."
KyungSoo bu kez gülüşünü gizleyemedi. "Radyolarda sadece haberler var ve hepsinde de bilinmeyen güçlerin ülkemizi bölmeye çalıştığından bahsediyor."
"Çünkü insanlar bilinmeyenden korkar ve korkunun bağlayıcılığı vardır. Elindeki tek güce sımsıkı tutunursun, bu bir yılan bile olsa."
Adam bir masaya işaret edince KyungSoo diğer masaların görüş açılarından uzak oluşuna sevindi, sahneyi de rahatça görebiliyordu. Işığın düştüğü piyanonun önündeki kırmızı kadifeden bir koltuk henüz boştu. Akşamın ilk saatleri olduğundan bunu anlayabiliyordu. Geride bir başka koltuğun üzerine dik bırakılmış saksofon vardı. Koltukların aksine zümrüt yeşili bir perde geride başka şeyler olduğunu fısıldıyordu. Belki de zaman zaman bu küçük sahnede hükümetin hoşnut olmayacağı küçük oyunlar dönüyordu, kim bilir. Buna bir gülüşle başını sallarken diğerinin süzen bakışlarından habersizdi. Baştakilerin despotluğuna aynı notu vermeleri bir şekilde gerginliğini dağıtmış olmalıydı. Gizlenmek zorunda hissetmiyordu kendini. Ya da birileri ne konuştuklarını duysalar enselerine çökebilecek devriyelerin erişemeyeceği bir alan gibiydi. Etrafta şen gülüşlerle sıradan eriştelerini yiyen insanlar zengin mi fakir mi belli değildi. Her kimlerse kendileri olmaktan mutlu görünüyorlardı. Ütülü takımları, taşlı takıları, briyantinli saçları, mürdüm rengi kadife koltuklar bile tavernanın sarı ışığı altında herkesi birbirinin aynı gösteriyordu, kimse daha az ya da çok değerli değil gibiydi. Ve KyungSoo ilk defa kendini yüzeyde hissetti. Derinlere saklı değil, nefes alabileceği göğe yakın bir yüzeyde.
"Burası.. çok güzel. Bu ülkede hala böyle yerler olduğunu bilmiyordum." derken avucuna yaslı yanağına düşen bir dokunuşla irkildi.
"Kirpiğiniz düşmüş."
KyungSoo bu gereksiz nezakete gülemeden yemek listesinin bulunduğu ahşap tabloyu eline aldı. Yazıları görmüyordu ama zaten hepsinin erişteden ibaret olduğu belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yok Öyle Sevdalık İşler
FanfictionAlo. Santral. KyungSoo Bey'in kalbine bağlar mısınız?