Ellen, evinden getirdiği ilaçlarla kadına yardım etmeye çalışırken Chloé elinde ki sarı ayıcığa sarılmış annemin yanında, gözleri dolmuş vaziyette oturuyor. Annem ise çantayı karıştırıyor, içinde sakinleştiriciyi arıyor, "Ah nerede bu lanet sakinleştirici? Yerin dibine mi girdi?" Diye söyleniyordu.
Ben ise duş almak istiyordum. Bir yandan da dışarıda neler olup bittiğini merak ediyordum. ''Hey! Chloé tatlım, gelir misin?'' dedim. Yüzü asık vaziyette seri adımlarla yanıma geldi. ''Efendim.'' dedi, gamzesi belli olacak şekilde tebessüm ile. ''Ben ne zamandan beri baygınım? Ne zamandan beri buradayız? '' dedim. Alt dudağını kemirerek yukarı baktı ve: ''Yaklaşık 12 gündür.'' dedi. Ne yani ben... Ah. ''Anne!'' dedim ayağa kalkıp giderken. Hâlâ çantada, sakinleştirici arıyordu. ''Efendim.'' dedi sarı saçlarını kulağının arkasına atarak. ''Dışarıda yağmur devam ediyor mu?'' dedim. Ellen : ''Bilmiyoruz, ama dışarıda tüm insanlar bir ufak ekmek parçası için birbirlerini parçalıyorlar.'' dedi. Elinde ki hapları yere koyup, bana döndü. ''Hatta birkaçı da kapımıza dayandı. Fakat kilidiniz oldukça güçlü.'' dedi. ''Ama ses çıkarmazsak burada bizim olduğumuzu nasıl bilecekler ki? Kapının önünde demirlik arkasında güçlü bir metal kapı var. '' dedim Ellen'a yaklaşarak. ''O sıralar senin bağırmaların vardı, duyulmaması imkansızdı tatlım. '' dedi. Annem de : ''Hatta belli ki tüm sakinleştiricileri sana kullanmışız. Üzgünüm Ellen burada yok.'' dedi. Chloé yanıma oturdu. ''Chloé annenin adı ne ?'' bana doğru baktı : ''Sarah.'' dedi. O sırada kadın kalktı. Ellen hemen kadına doğru döndü. Annem Chloé'yi kucağına alıp geri çekildi. ''O lanet kız nerede! Onu öldüreceğim! ''Diye bağırmaya başladı. Ellen : ''Hey sakin olmalısın, bu ne senin için iyi ne de kızın için iyi.'' dedi. Sarah dinlemedi ''Ben zaten öleceğim! O kız da ölmeli! Ayrıca size ne. Kızımı ver bana.'' dedi ayağa kalkıp anneme yaklaşarak. Önünü kestim. Sarah : ''Ufaklık yolumdan çekil.'' dedi omzumu yiterek. Kadın anneme yaklaştıkça annem geriye gidiyor, duvara yaklaşıyordu. Ellen ise çantalarda delirmişcesine sakinleştirici arıyordu. Kadına doğru yaklaştığımda beni yere yitti ve tüm yaralarımın üstüne düşünce yerde acıda kıvranırken, kalkamadım. O sırada Ellen kadına doğru koştu ve onu ilaçların üstüne yitti, Ellen kafasını masaya vurup bayıldı. Ayağa kalkamıyordum, annem çaresizdi. Chloé hüngür hüngür ağlıyordu. O sırada yavaş adımlarla gelen, siyah saçlı, topallayan ve karnını tutan bir kız geldi. Bu Octavia'ydı. Kadının boynunda ki şah damarına vurup, bayıltmıştı ve kendi de bayılmıştı. Yerden kalkmaya çalıştım. Annem bana koştu ''İyi misin!?'' dedi. kafamı salladım ve kalkmama yardım etti. Chloé köşeye geçip hüngür hüngür ağlamaya devam ediyordu. Annem Octavia'yı kucağına alacaktı ki aniden durdu. Ağzı açılabildiği kadar açıldı. Elini ağzını kapatmak için yukarıya kaldırdı. ''Anne?'' dedim. Bana bakıp hayır dercesine kafasını salladı. ''K-kalbi. Kalbi durmuş!'' dedi ve gözlerinden yaşlar süzüldü. Annem Ellen'ı uyandırmalıydı çünkü aramızda tek doktor o . Ayağa kalkıp Ellen'ı uyandırmaya çalıştı. Octavia'ya kalp masajı yapıyordum. Ellen uyanmıyordu ve Octavia'da bu Dünya'ya çoktan veda etmişti. Annem ağlamaktan kızaran burnunu eliyle silerek bana döndü, dudakları titriyordu. ''Yaşıyor öyle değil mi?'' dedi. Octavia'nın gözlerini kapatıp anneme : ''Evet demeyi çok isterdim, sadece isteyebiliyorum.'' dedim. Chloé ''Ne yani o-'' dedi ve ben de sözünü kestim ''Chloé, sessiz ol tatlım.'' dedim ve Octavia'yı deponun en uç köşesine kollarından yukarı kaldırıp sürükledim. Annem ise Ellen'ı alıp yatırmıştı. Sarah ise bayıldığı yerdeydi fakat annem onun bileklerinden bağlamıştı. Octavia'nın üstünü örtüp, ağlamaya başladım. Tenime değen göz yaşlarının acısı umrumda değildi, sadece yüzümün buruşmasına sebep oluyordu. Annem ile Chloé'nin konuşmasını duydum.''Bak Chloé bunu sana sormak istiyorum.'' dedi annem. ''Neyi?'' dedi Chloé. ''Anneni istiyor musun ? Buradan gitsin mi?'' dedi. Chloé'nin siniri sesinden belliydi. ''Evet. Siz beni koruyorsunuz, fakat fakat o...'' Annemin Chloé'yi öptüğünü duydum. Elimden geldiğince sessiz ağlamaya çalışıyordum. Sesim duyulmasın diye elimi yumruk yapıp ısırmıştım. ''Chloé sen burada bekle ben geleceğim. Tamam mı tatlım.'' *Sessizlik* Annem yanıma gelmişti ''Beatrice.'' dedi mırıldanırcasına. ''Efendim.'' dedim göz yaşlarımı silerek. Elime değen göz yaşları bütün vücudumu yakıyordu. ''Bak tatlım, dünyanın sonu geliyor. Ne yapacağız hiç bilmiyorum ama böyle ölümler çok göreceksin ya da biz seni öyle göreceğiz. Bilinmez. Belki beni göreceksin. Ellen kızını görecek. Eşini kaybetti üstelik köpekleri de öldü. Sadece Chloé'ye iyi bak. Tamam mı?'' dedi saçlarımı hafi hafif okşayarak. ''Tamam...'' dedim. Annem ile birlikte Sarah'ı alıp depodan yukarıya çıkardık kafenin önüne koyacaktık, yağmur durmuştu. Gülüşme ve konuşma sesleri işittik. Hemen Sarah'ı dışarıya koyup içeriye girip kitledik kapıyı. Camlar kırıktı fakat, perdeler sağlamdı. Göz ucuyla baktık. 5 kişilerdi. Aralarında kahverengi saçlı bir kadın ''Hey şu kahveye bakalım mı ? Midem kazınıyor.'' dedi Annem ve ben hızla aşağı iniyorduk ki kolum tabaklara değdi ve düşüp kırıldı. Ses yayılmıştı ve ortam sessizleşmişti ''Demek misafirimiz var.'' sesini duydum annem ile depoya inip kilitledik Ellen'ın üstünü örttük. Chloé'yi alıp bir dolabın içine girdik. ''Anne.'' diye fısıldadım. ''Beatrice şu an sırası değil, çıtımız dâhi çıkmamalı. Ben Ellen'ın yanında duracağım, uyandığında bağırmamalı.'' dedi. Kafamla zor bir şekilde onayladım. Annem çıkarken Ellen'ın sesi çoktan işitilmişti. ''Octavia? Beatrice, Chlo-''galiba annem susturmuştu. Kapıdan ses işitildi ''Orada kimse var mı?!'' ardından bir erkek sesi işitildi ''Hadi ama orada olsalar bile ses çıkarmazlar, ayırca kapı çok güçlü çıkalım!'' dedi. Ayak sesleri ve gülüşmeleriyle gittiklerini anladık.
Ellen : ''Octavia...?'' annem Ellen'ı durdurdu. ''Üzgünüm Ellen yaşaması zaten çok zordu. Bunu sen de biliyorsun.'' dedi. Ellen'ın ağlama seslerini duydum. Chloé ile dolaptan çıkıp yanlarına oturduk. **** Aradan birkaç gün geçti. Ellen toparlanmış Chloé ve annem sağlıklı benim ise yaralarım gayet iyiydi. ''Anne yiyeceğimiz kalmamış sadece son bir kutumuz var.'' dedim rafları karıştırarak. Annem ''O zaman artık buradan gitme vaktimiz gelmiştir.'' dedi. Ellen atladı ''Peki nereye ? Gidebilecek hangi cehennem var? Ayrıca silahı-'' derken annem sözünü kesti. ''Bak silahımız var, mermilerimiz, yiyeceğimiz az bir miktar, suyumuzu ise şişeleyip taşırız. Bir ev bulacağız. Geniş bahçeli. Bahçenin dışını da kapatacağız, demirler ile, üstünü de. Evi de uç noktalarda seçmeliyiz. Eski bir kasaba gibi. Böylelikle hiçbir insan bize bulaşmaz.'' dedi. Bu gayet zekice bir plandı. Ama bu bizi uğraştıracaktı. Kişi başına 3 kutu düşen konservelerden birini yedik ve çantaların içini tamamen boşalttık, içine herkes önemli eşyalar koydu. Annem iki çanta almaya karar verdi. Chloé içine kapanmıştı köşeye gidip sarı ayıcığı ile oynuyordu. Çantamı duvara yaslayıp annemin yanına gittim. ''Anne ya Sarah hâlâ kapıdaysa ve ölüyse?Chloé bunu kaldıramaz. '' dedim ''Haklısın dedi, ilk başta ben çıkıp bakacağım.'' dedi.
Vakit doldu. Yola çıkıyoruz