Mileena

543 25 16
                                    

"İşte, burada."

Karanlık mahzenden geçerken durdu. Shao Kahn'ın yavaş adımlarının seslerini duyabiliyordu. Bekledi. Ona saatler gibi gelen uzun bir süre boyunca bekledi.

Endişeliydi. Kahn, onun eserini beğenecek miydi? Tüm talimatlara uymuştu, fakat ufak bir aksilik çıkmıştı. Eğer bu aksilik Kahn'ı memnun etmezse deneyecekti, düzeltmek için.

Ya da yalan söyleyecekti.

Gülümsedi. İkinci seçenek ona daha çok uygundu. Beyaz teni yalanla parlardı uzaktan çünkü. Onun tarihinde önemli bir ayrıntıya sahipti yalan.

Shao Kahn'nın adımları ona ulaştığında sustu. Sustu ve emir vermesini bekledi.

"Bana kızımı göster, Quan Chi."

Kahn'ın gür sesi yankılandı mahzen duvarlarında. Başını eğdi, ona yolu gösterdi. Şimdi ikisinin ayak sesleri vardı havada.

Karanlık koridordan geçtiklerinde durdu. Kahn'ın etrafındaki askerlere takıldı gözleri. Kahn neden durduğunu anlamıştı. 

"Çekilebilirsiniz."

Kahn'ın emri üzerine adamlar çekilmeye başladığında gülümsedi Quan Chi. Bu sırrı duymalarını istemiyordu çünkü.

Önlerine büyük bir kapı çıktığında arkasını döndü. Kahn'a bakıyordu. Onun emrini bekliyordu açmak için.

Kahn başını salladı ve kapı büyük bir gürültüyle açıldı.

İçerisi ışıklandırılmıştı. Tam karşılarında duruyordu kız. Ve onun çirkin suratı.

"İşte, tam istediğiniz gibi. Yarı insan, yarı tarkatan kızınız burada."

Quan Chi eserini takdim ederken Kahn hayranlıkla bakıyordu kıza. Vücudu çok güzeldi. Siyah saçları kız kardeşini andırıyordu, sanki öz kardeşlermişçesine benziyordu ona. Ama gözleri sarıydı kardeşinin tersine. Ve ağzı...

Ağzıysa uzun, çirkin dişlerden oluşuyordu. Tıpkı bir canavar ağzı gibi, bir tarkatan ağzı gibiydi. Kahn'ın tam istediği gibi olmuştu kız, kusursuzdu.

"Güzelliğine yazık oldu." dedi Quan Chi. Kahn'ın keyifli gülüşünü beğenmişti. Birazdan bozulacaktı o gülüş oysaki.

"Yalnız, beklenmedik bir aksilik oluştu."

Quan Chi'nin cümlesi üzerine merakla baktı Shao Kahn. Aksiliğin ne olduğunu bilmek istiyordu bir an önce.

"Tarkatan ırkının zehirli kanı insan ırkıyla karıştığında ortaya küçük bir sorun çıktı. Ağzı, evet ağzı bir tarkatanın ağzı kadar çirkindi. Ama tüm gücünün anahtarıydı da o ağız. Eğer o ağız yok olursa, gücü de yok olacak."

Quan Chi'nin bu cümlesi üzerine afallamıştı Shao Kahn.

"Sen neden bahsediyorsun? Ağzının yok olmasına imkan yok!" diye bağırdı sinirle. 

Quan Chi gülümsedi. Yavaş hareketlerle kızın yanına gelip saçlarını okşadı. 

"İmkan var sayın Kahn. Yalnız bir insanın enzimleri ulaşırsa o dişlerine, o zaman karışımın etkisi bozulacak."

Quan Chi cümlesinin üzerine Shao Kahn'a döndü. Kahn anlamamıştı. Anlamasını beklemiyordu zaten.

"Yani, dudaklarına kondurulan bir insan öpücüğünden bahsediyorum sevgili dostum. Bir öpücük onun tüm gücünü yok edebilir. Lakin bunun mümkün olduğunu sanmıyorum. Zavallı kız, yüzünün çirkinliği onu tüm erkeklerden uzaklaştıracaktır."

Shao Kahn sinirlenmişti. Yavaş adımlarla kıza yaklaştı ve henüz hayat bulmak için Kahn'ın emrini bekleyen cansız gözlerine baktı.

"Evet, haklısın. Ama bunu riske atamam. Ağzını kapatmak zorundayız, ona bir maske takılmalı."

Küçümseyerek baktı kıza son kez. Ardından Quan Chi'ye döndü. Quan Chi şaşkınlıkla gözlerine baktı.

"Bu fazla şüphe çekmez mi sizce de? Edenia'da maske takan tek bir kadın bile yok." dedi Quan Chi beyaz çenesi ovuşturarak. 

Shao Kahn ona bir adım daha attı.

"Bugünden sonra, Edenia Krallığına ait tüm kadınlar ağızlarına maske takacak Quan Chi. Onu uyandırınca bana haber ver. Yeni kızımı görmek istiyorum."

Kahn'ın bu cümlesi üzerine keyifle gülümsedi Quan Chi. Arkasını çoktan dönmüş, gitmek üzere olan Kahn'a seslendi tok bir sesle.

"Adını koymadınız azizim. Bu ölüm makinesinin bir adı olmalı." 

Kahn durdu ve arkasını döndü. 

"Mileena. Onun yeni adı artık Mileena."

Ve Edenia Krallığı'nın asla unutulmayacak olan efsanesi böyle doğdu.

MileenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin