i k i

139 27 7
                                        

Arkasındaki yardımcılarla merdivenlerden inerken etrafını inceliyordu. Büyük kapıyı geçince öncekinden daha ihtişamlı yemek odasına giriş yaptıklarında hafif aralık dudaklarıyla etrafını inceliyordu.

"Prensim..."
Seslenen yardımcının gösterdiği sandalyeye ilerledi ve yabancılığı iliklerine kadar hissettiği yemek masasının sandalyesine oturdu. Masada tek tabak görünce kaşları istemsiz çatıldı ve birden sordu.

"Annem ve babam nerede?" Yanındaki yardımcının gözleri büyüdü ve biraz kekelediğini duydu. Kral ve kraliçeye bu şekilde hitap etmenin yanlış olduğunu hatırladı. Fakat o hiçbir zaman anne-babasına bu şekilde hitap etmemişti. Her zaman sıcacık olmuşlar, yemeklerini beraber yeyip birçok vakitlerini ailecek geçirmişlerdi. Kraliyet ailelerinden çok daha farklı ve samimi bir hayatları olmuştu. Bu yüzden şu anki garip ortam onu rahatsız etmişti.

Hoş şu an kendi bedeni ve sarayında değildi. O halde ailesi de-  "Prensim bildiğiniz üzere kralımız Min Krallığı ile yapacakları ticari anlaşmalar için burada değil. Kraliçemizin de odasında yemekten hoşlandığını biliyorsunuz..."

Jimin'in kaşları daha da çatıldı. Min Krallığını daha önce duymamıştı bile. Ayrıca annesi asla odasında yemekten hoşlanmazdı. Ailesinin de değiştiğini anlamasıyla gözlerinin buğulandığını hissetti. Onun bu halini gören baş yardımcı üzgün gözlerle süzdü prensi. Sabahtan beri garip davranıyordu. Nesi olduğunu sormak istese de sert karakteri nedeniyle çekindi. Prensi için endişeliydi. Hekime bir görünmesinin iyi olabileceğini düşündü.

Jimin önüne konan dolu bardakla irkildi ve gülümsemeye çalıştı. "Ah tabii ya, unutmuşum yardımcı... bey." Adını bilmediği yardımcıya son kez bakıp yemeğe koyuldu. Etrafındakiler garip görünüyordu ki Jimin de öyle olmalıydı çünkü her şey fazlasıyla garipti.

Yardımcıların hala ayakta onu beklediklerini görünce kaşlarını çattı ve konuştu. "Siz neden ayaktasınız? Bir şeyler yediniz mi?" Yardımcılar daha da şaşırırken baş yardımcı zorlukla konuştu. "E-efendim biz sizin yardımcılarınızız nasıl sizinle aynı masaya otururuz? Lütfen böyle konuşmayın kahvaltınızı edip dinç kalmalısınız prensim." Jimin kaşlarını daha da çattı ve elini masaya doğru uzattı.

"Lütfen oturun. Yeterince sandalye ve yiyecek var. Benden çekinmemenizi rica ediyorum siz benim yardımcılarımsınız. Ayrıca lütfen bitki çayı getirebilir misiniz? Bu meşrubattan hoşlandığımı sanmıyorum." Son cümlesini kurarken yüzünü ekşitip önündeki portakal suyuna iğrendiğini belirten bakışlar atmıştı. Bu ekşi ve parçacıklı içecekten cidden hoşlanmamıştı.

Yardımcılar ise prensin dediğini yapmış ve birbirlerine bakarak kafa karışıklıklarına çare aramışlardı. Baş yardımcı bayılacak gibi hissediyordu. Prens olduğundan çok farklı davranıyordu. Yıllardır çay tüketmeyen prens Avrupa meyvelerinin meşrubatlarını içmeyi çok severken şimdi favori içeceğine burun kıvırıyordu. Prensin gerçekten hekime görünmesi gerekiyordu. "Efendim, bir sorun mu var siz bu meşrubatı çok severdiniz? Niçin bu haldesiniz, hastalığınız mı var yoksa? Hekimi çağırayım mı?" Endişeyle konuşan baş yardımcıya kaşlarını çattı Jimin.
Sabah sabah ne kadar da çatmıştı kaşlarını. Çabuk yaşlanacaktı bu gidişle. "Gerek yok. Lütfen endişelenmeyin. Sadece... şu sıralar zevklerimin ve davranışlarımın değiştiğini hissediyorum. Lütfen yadırgamayın herkes böyle dönemlerden geçer değil mi?"
Baş yardımcı hafif bir kafa sallamayla prensi onayladı ve prensin yanındaki sandalyeye oturup ona hizmet etmeye devam etti.

————————


Kahvaltı bittiğinde Jimin adının Jongdae olduğunu öğrendiği baş yardımcısıyla saray adabı dersi almak üzere taht odasına gitti. Aslında taht odası değildi fakat Jongdae ona ileride kral olmak için duyduğu arzu nedeniyle bu kağıt odası-kütüphane karışımı odaya bu adı verenin kendisi olduğunu söylediğinde içinde bulunduğu bedenin sahibinin nasıl şımarık bir prens olduğunu düşündü ve anılarının aklına dolmasıyla gözlerinde biriken yaşlara engel olamadı. Giysisinin koluyla gözlerini sildikten sonra donuk bakışlarla etrafını süzdü.

Buradan hoşlanmıştı çünkü daha önce de buna benzer bir odası vardı ve saatlerini burada okuyarak, yazarak ve çizerek geçirirdi. Aklına bu kez iyi anılarının gelmesiyle gülümsedi fakat bu gülümseme uzun sürmedi çünkü annesiyle aldığı derslerden çok daha farklı olacağa benziyordu. Asla öğretmenlerden ders almamıştı Jimin. Annesi her zaman iç sarayla ilgili konularda onu bilgilendirir ve babası onunla kılıç çalışırdı. Bu konuda okçuluktan çok daha becerikliydi ve babası atlı dahi kullanabileceğini söylemişti.

Nihayetinde büyük masanın arkasındaki minik tahta oturdu ve aklından tekrar aynı düşüncelerin geçmesine izin verdi. Kapı çalınıp içeriye yaşlı ve somurtkan bir kadın girdiğinde ağlamaklı hallerine geri döndü Jimin. Bu iş gerçekten zor olacağa benziyordu.

The Little Ugly Princess // myg.pjm //Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin