İZMİR HARİKA

12 0 0
                                    

İzmir benim şehrim. Daha ilk gelişimde büyülemişti beni. Okulu gördüğümde her ne kadar hayal kırıklığına uğrasamda olan olmuştu.

Annemle dedem beni okula bıraktılar ayrılmak hiç te zor olmadı çok kolay uyum sağladım yeni okuluma desem çok büyük yalan söylemiş olurum. Hiç te kolay olmadı. İlk bir ayım kabustu.

Yurtta ilk günümdü. Hemen arkadaşlarla tanıştık üst sınıflar yanımıza geldiler falan. Kendilerini beğenmiş tavırlarıyla ve bize attıkları o sahte gülümsemeyle daha ilk günden nefret ettirmişlerdi yurttan. Eski sınıf arkadaşlarımı mumla arar oldum şimdiden. O kadar samimiyetsiz sahte gelmişti ki ısınamadım hiçbirine. Durum böyle olunca da arkadaş edinemedim bir türlü. Lisede arkadaş ortamın yoksa yalnız takılıyorsan istediğin kadar cool ol mutlaka ezilirsin. Ama benim pek umurumda olmadı derken ;

Selin le yakınlaşmaya başladık aynı odadaydık, saf ve iyi bir kıza benziyordu. Gün geçtikçe daha da yakın hissettim daha da yakın arkadaş olduk. Yurtta güvendiğim tek insandı. Aynı zamanda bana güvenmemeyi öğreticek olan insan!!

Her şey yolunda gibi görülüyordu ama değildi. Yalnızlığı her ne kadar sevsemde artık sıkılmaya başlamıştım. Sınıfta neredeyse hiç arkadaşım yoktu yani aslında çoktu ama hep sözde...

Sınıfa ilk girdiğimde sınıf çoktan ikiye ayrılmıştı. Hepsi birden bana dönmüş benden de bir seçim yapmamı istiyorlardı. Kafamın estiği yere gidip oturdum ve beni de dahil ettikleri bu gruplaşma yıl sonuna kadar sürdü.

Gruplardaki herkes kendi aralarında öyle çabuk kaynaştı ki hayret ettim numaralar verildi sarmaş dolaş herkes. Bir ben beceremedim şunu. Garip eksik hissettim ortamda ezilmiştim sanki. En nefret ettiğim duyguydu bu. Yavaş yavaş ben de aralarına girmeyi başardım ama 1 ayımı aldı tabi.

Sınıfta resmen Fenerbahçe Galatasaray tribünleri biraradaydı. İki takımda birbirine düşman gibi ortam öyle bir gergin ki herkes birbirine nefretle bakıyor. Hiçbiri umrumda değil ama etrafta çakma Johny brawo gibi dolanan, herkese yukardan bakan (aslında bu konuda ona pek yüklrnmemek lazım ama çocuk 1.88 olunca.) sınıfın egoisti sinirimi öyle böyle bozmuyordu. Bana bişey yaptığı yoktu ama varlığı garip bir şekilde beni rahatsız ediyordu.

Hiç kolay zamanlar geçirmiyordum. Ailemden ilk defa böylesine uzak kaldım. Hayatımdan memnun değilken hep selin yanımda oldu o destek oldu bana güç verdi. İhtiyacımız olduğunda hep birbirimizin yanındaydık onu hiç yalnız bırakmadım. Bana burayı katlanılabilir hale getiren tek arkadaşım.

Şimdilik tek derdim sabahları erken kalkmaktı. Tek düze sade hatta fazla sade bir hayatım vardı. Rutin şeylerle vakit geçirmeye çalışıyordum.

Ertesi sabah sınıfa çok erken geldim. Sınıfta sadece Emir vardı. Günaydın dedim ve sınıfa girdim. 'Günaydın' dedi yanıma geldi, oturdu. Sınıftan pek fazla kimseyle samimi olmadığım için garip geldi ama bozuntuya vermedim. Biraz muhabbet ettik daha sonra numaramı istedi. Aslında vermek istemiyordum ama hani böyle durumlar olurya hep karşıdakini mahcup etmek istemezsin öyle işte. Tam ben numaramı verirken içeriye Bora bey (çakma Johnny Brawo) damladı, çantasını sırasına fırlatıp yanımıza geldi 'günaydın ben sana vermiş miydim numaramı?' dedi en laubali tavrıyla. 'Hayır' dedim sadece 'e o zaman veriyim' deyip telefonumu kaptı ve numarasını kaydetti. Bu hiç hoşuma gitmemişti. Kendinden bu kadar soğutmayı nasıl becerebiliyordu.

YERİNE SEVEMEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin