-1-

200 6 2
                                    

Genç kız babasının cenazesinde kendi kendine söz verdi. Babasının katillerini kendi elleriyle öldürecekti. Zaten annesinide bu adamlar öldürmemişler miydi? Sırf daha fazla paraya sahip olabilmek için yapmayacağı kirli iş yoktu bu insanların. Mavi'nin elinden hem annesini,hem babasını almışlardı. Mavi şimdi hem yetim,hem de öksüzdü. O daha 20 yaşındaydı. Bunları haketmemişti. Anne ve babasıda bu ölümü haketmemişlerdi. Ama ölümü çok fazla hakeden anne ve babasının katillerine istediklerini verecekti. İçinde acıma duygusuna dair hiçbir şey yoktu. Ufacık bir merhamet kırıntısına bile rastlanmıyordu. Öyle ki öldüreceğine yemin ettiği kişilerin ailelerini,geride bırakacakları gözü yaşlı bir eşi,babasızlığı veyahut annesizliği tadacak çocuklar dahi zerre kadar umrunda değildi.Neden olsun ki? diye düşündü Mavi. Onu hiç umursamışlar mıydı bu insanlar? Hiç düşünmüşler miydi anne,babası olmadan bu hayatta ne yapacağını? Düşünmemişlerdi. Lanet olası biran bile düşünmemişlerdi. Şimdi geriye sadece tüm varlığını ona adayacağı bir kardeşi vardı. Birde en yakın arkadaşı Eylül. Başka kimsesi kalmamıştı bu hayatta gözü kapalı canını vereceği. Hadi Mavi'yi düşünmemişlerdi diyelim,daha küçücük, hiçbir şeyden habersiz 6 yaşındaki minik Buse'yide mi düşünmemişlerdi? Buse biliyordu annesinin öldüğünü. Onu hep kandırıyorlardı "annen gelecek"diye. Ama o minicik yüreğiyle hissediyordu artık annesinin olmadığını. O inci tanelerini kimsenin göremeyeceği yerlerde akıtıyordu;minik,savunmasız kız. Mavi'de güçlü görünmeye çalışsada en az Buse kadar savunmasızdı. Yinede kendini pek fazla umursamıyordu. Ben büyüğüm,ama Buse bu küçücük yaşında ne yapacak anne,babasız diye düşünüyordu düşünmesine ama,yanlış düşünüyordu. Anne babasızlığın yaşı yoktu. Yaşlısının,gencinin hepsinin anne,babaya ihtiyacı vardı. Saçlarını okşayıp dizine yatıracak birer anneye,koruyup kollayacak,gerektiğinde azarlayacak birer babaya. Şimdi durduğu koca evin bahçesinde anıları canlanıyordu. Babasıyla su savaşı oynadığı günler,annesinin gelip Mavi'yi içeri götürmesiyle son buluyordu. Söyleniyordu kadın içindekileri gizlemeden;"Çocuğumu hasta edeceksin Tamer. Zaten bünyesi hassas,birde sen üstüne buz gibi suyu boca ediyorsun."

Kadınının bu hallerine gülüyordu Tamer. Çocuklarına bu kadar düşkün olması elbette gülümsetiyordu yakışıklı babayı. Ama içten içe söylenmeden de edemiyordu biricik Melek'ine. Ne vardı yani biraz eğlenmek istemişlerse? Hemde bu sıcak yaz gününde. Hem kim hasta olurdu ki şu havada? Ama Melek istemiyorsa son bulmuştu su savaşı. Çünkü karısına hayır demek mümkün değildi. O masmavi gözlere,tatlı minik surata nasıl karşı gelinebilirdi? Mavi'nin gözleride tıpkı annesinin ki gibiydi. Zaten bu yüzden adını Mavi koymuşlardıya. Etrafı taşlarla kaplanmış küçük patika yoldan ilerleyerek giriş kapısının kilidini açıp,içeriye girdi Mavi.  Evin duvarlarında annesinin yaptığı tablolar asılıydı.  Ne de güzel çizimi vardı annesinin. Salona giriş kapısının hemen solunda,geniş ama boyu küçük olan komodinin hemen üstünde, ailecek çekindikleri bir fotografı- güzel anne kara kalem çalışmasına almış-boyutları bir hayli büyük olan resmi komodinin üstündeki boş duvara çerçevelettirmişlerdi. Bir zamanlar buram buram mutluluk kokan bu evde, şimdi kasvetli havadan başka birşey yoktu.Her daim aydınlık olan eve,güneş girmez olmuştu.Mavi ağlıyordu. Havada ağlıyordu. Mavi'nin içinde kopan şimşekler ruh halini yansıtırcasına dışarda da kopuyordu. Salondan çıkıp geniş merdivenleri sallana sallana çıktıktan sonra babasının çalışma odasına geçti. İşte adam orda oturmuş,sesini duyurmamak adına elini ağzına kapatmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Melek'in ölümü Mavi'yi etkilediği kadar,karısına ilk gün ki gibi aşık adamıda etkilemişti. Kapının aralığından bakan Mavi,babasının bu halini gördükten sonra,zaten zar zor zaptettiği göz yaşlarını daha fazla tutamamıştı. En acısıda gidip babasına sarılacak cesareti bulamıyordu kendinde. Gidip teselli edemiyordu babasını. Geçecek,hepsi geçecek diyemiyordu. Çünkü biliyordu ki geçmeyecekti. Bu kor günden güne büyüyecekti yüreklerinde. Zaman herşeyin ilacı derlerdi ya,değildi işte. Annesinin acısını ilk gün ki gibi hisseden Mavi,şimdi ise babasının acısını hissediyordu yüreğinde. Belki normal bir şekilde,zamanları dolduğu vakit ölselerdi,bu kadar acı çekmezdi Mavi. Ama anne,babası sırf gözlerini para hırsı bürümüş insanlar tarafından,zalimce bir şekilde öldürülmüştü. Gerçi onlara insan denilemezdi. Onların insanlıkla uzaktan yakından ilgisi yoktu. Onlar şeytanın kuklalarından başka birşey değillerdi. Keşke dedi Mavi içinden,keşke bütün paramız onların olsaydıda,şu mutlu yuvayı bir hiç uğruna dağıtmasalardı. Yürekleri alev alev yanan,gözü yaşlı bizleri bırakmasalardı geriye. Ama olan olmuştu artık. Şimdi ne para getirebilirdi anne babasını,ne de zaman tuzla buz olurdu içinin yarasına. Gerisin geriye babasının çalışma odasından da çıktı Mavi. Sonra kendi odasından içeriye girdi. Annesi yatağında oturmuş,bir elinde tarak öteki elinde tokayla Mavi'yi bekliyordu. Mavi duştan çıktıktan sonrada saçlarını kurutmuş annesinin yanına gitmeye hazırlanıyordu. Banyodaki işlerini hallettikten sonra annesinin önüne,yere oturmuştu Mavi. Annesi kızının saçlarını okşayıp  "Mis kokulum benim."dedikten sonra Mavi'nin kafasına bir öpücük kondurup o güzel,upuzun saçlarını örmeye başladı. İşi bitince Mavi hemen kalkıp odasında duran boy aynasına koşturdu. Aynadaki yansımasına bakıp memnun bir şekilde gülümsedi. Daha sonra yüzünü annesine dönüp şirin şirin gülümsedikten sonra "Nasıl olmuşum annem?"dedi,annesinin fikrini merak ederken. Annesi oturduğu yataktan kalkıp kızının yanına geldi. Güzel kızının yüzünü iki eliyle kavrayarak alnına bir öpücük kondurdu. "Çok güzel olmuşsun hemde,güzel kızım benim."dedi. O sırada daha yeni kırkı çıkmış minik kardeşinin ağlama sesi kulaklarını doldurdu. Hemen koşarak bebek Buse'nin yanına gittiler. Babasının kucağında ağlıyordu bebek Buse. Annesi onu kucağına alıp emzirmeye başladı. Sesi saniyesinde kesilmişti minik bebeğin. Tamer'de,Mavi'de bu tabloya mest olmuş bir şekilde bakıyorlardı. Daha sonra Tamer,aklına gelen fikirle hemen çalışma odasına gitmiş,geniş çekmecesinden fotograf makinasını alıp gelmişti. "Hadi bu güzel anı ölümsüzleştirelim."dedi Tamer mutlu bir şekilde. Annesi bebek Buse'yi kucağında oturur pozisyona getirmiş,oda en içten şekilde gülümseyerek kocasının heyecanına ortak olmuştu. Tamer fotograf makinasını ayarlayıp komodinin üstüne koyduktan sonra karısının yanına geçmiş, Mavi'yide öteki yanına alıp bir eliyle karısına,öteki eliyle de biricik kızına sarılmıştı. Fotografı incelediklerinde hepside gerçekten çok mutlu görünüyordu. Bebek Buse bile. Hem nasıl mutlu olmasın ki? Karnını doyurmuş,güzel bir uyku çekmişti. Bezide tertemizdi. Birde üstüne etrafını anne,baba kokusu sarmıştı. Daha ne isteyebilirdi ki?  İşte geniş salonda asılı duran,Melek'in kaleminden çıkmış son resimdi bu. Sonra zaten bebek Buse 1,5 yaşına gelmiş,ona bir bakıcı tutulmuştu. Çünkü Melek işine geri dönmek istemişti. Kocası başta istemesede karısına hayır diyememiş,avukatlık görevine geri dönmesine izin vermişti. İşte zaten bu görev yüzünden olmamış mıydı ölümü? İşini en güzel şekilde yapan,ipten adam alan bir avukattı
Melek. Bugüne bugün bir davayı bile kaybetmemiş,görevini hakkıyla yerine getirmişti. Çekememişti çirkef insanlar Melek'in bu başarısını. Çekememişlerdi işte. Mavi gözünden düşen bir damla yaşı daha sildi elinin tersiyle. Güçlü olmalıydı. Çok güçlü olmalıydı hemde. Anne ve babası için ayakta durmalıydı. Şimdi Eylül'ün evinde,burada neden olduğundan habersiz Buse için dimdik durmalıydı. O fırtınada ordan oraya savrulan bir yaprak değil,toprağa kök salmış bir ağaç olmalıydı. Yapraklarını koparmışlardı koparmasına ya,yinede bedeniyle dimdik ayaktaydı Mavi.Her güzün bir baharı vardı elbet. Ve intikamını aldıkça,kopan yaprakların yerine, yenileri yemyeşil bir şekilde çıkacaktı...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 06, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖLÜM LİSTESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin