Bölüm yayınlamayalı çooooooook uzun oldu fakat artık yayınlamam gerektiğini düşündüm. Umarım beğenmişsinizdir. Olaylar yavaş yavaş başlıyor. Heyecanlı mısınız?
_________________________________________________
"Balık yemeyeli hayliyle uzun bir zaman olmuştu. Güneyde pek bulunmuyor da..." Harry balığından bir çatal aldı ve yemeye başladı. Babasının istediği tam da saray kurallarına göre giyinmişti. Bordo renklerin ön planda olduğu bir ceket giymişti, üstü binbir çeşit el ile işlenmiş işlemelerle doluyduç Yakasına da krallığın sembolü olan tek boynuzlu at broşu takmıştı.
"Burada da pek fazla buğday, yulah bulunmuyor fakat biz başımızın çaresine bakıyoruz." Zayn iğneli bir şekilde konuyu bağdaştırmıştı. Kuzeni Harry'i günahı kadar sevmezdi.
"Zayn, iyi kılıç kullandığını duydum. Bize bir gösteri yaparsın öyle değil mi?" Kral James, konuyu değiştirmek amacıyla aklına gelen ilk şeyi söylemişti. Aslında pek de fena bir fikir değildi.
"Eğer bana kuzenim Harry'de katılırsa.. neden olmasın? Elbette kralım." Zayn tebessümle şarabından bir yudum aldı ve yemeğine koyuldu. Harry sinirli bakışlarını Zayn'e gönderdi fakat Zayn bundan memnundu. Çünkü Harry ok atmada iyiydi, onun haricinde tek işi eğlenmek, içmek ve sevişmekti.
***
"Burada kesinlikle bir bok olacak, Niall. Başımıza bir iş gelecek!" Harry oldukça sinirliydi. Dün gece de böyleydi ve şimdi de sinirli. 2 gün sonra şu soğuk yerden defolup gideceklerdi.
"Harry, at binelim mi? Sakinleşirsin biraz? Ha?" Gece ayazından at binmek... pek mantıklı gelmiyordu fakat iyi olurdu sanki..
"Atları hazırla."
***
"Yarın için ne düşünüyorsun?" Soğuk gece de atlarını hızlı sürmüyorlardı. Yeterince rüzgar vardı ve eğer hızlı sürselerdi şuan bir buz parçasından eşsiz olurdu.
"Hiçbir fikrim yok, Niall. Hiçbir fikrim yok..." Atlarını köylerin arasından sürmeye devam ediyorlardı. Gece ormanda kaybolmak demek ölüm demekti.
"Sesleri duyuyor musun Niall?" Uzaklardan hafifçe çığlık sesleri Harry'nin kulağına doluyordu. Niall birkaç saniye öylece etrafına bakındı.
"Şu taraftan çığlık sesleri geliyor." Kızarmış işaret parmağıyla güneyi gösterdi. Atlarını o yöne sürdüler.
Thea... annesini ve babasını küçük yaşta kaybetmiş fakat amcasının yanında kalan 15 yaşında ki genç kız. Genellikle köyde yaşayan her kadın gibi o da ev işleriyle uğraşırdı. İki odası olan küçük klübede amcasıyla yaşardı.
Amcası çoğu gece içer öyle eve gelir ve yeğeni Thea'yı döverdi. Köylüler sesini çıkaramazdı. Thea birçok kez kaçmayı denedi fakat yapamadı. Bu soğuk kış ayazından gideceği bir yer yoktu, yolları bilmiyordu.
"Seni artık büyütüp besleyemem! Neredeyse 15 sene büyüttüm ve bunun şimdi karşılığını alacağım!" Adam uzamış siyah sakallarını karıştırdı ve tahta masanın üstünde olan içkiden içmeye devam etti.
"Yalvarırım amca, bir işte çalışırım fakat lütfen beni o adama satma!" Thea amcasının ayaklarına kapandı. Yüzünde ki yaralar 2-3 günde bir tazeleniyordu ve tam geçeceği sırada bir darbe daha aldı.
"Ehhh! Çekil ayaklarımın dibinden! Senin yaşında ki kızlar çoluk çocuk sahibi oldu, aileleri pamuk evlerde yaşıyor. Bir de benim yaşadığım yere bak! Seni almasaydım şimdiye kaçıncı adamın altında inliyor olurdun! Şükret bana." Adam ayaklarından Thea'yı itmeye çalıştı ve Thea geriye düştü.
Geride olan içki şişelerinden bir tanesini kırdı ve kendisine doğrulttu.
"Sakın. geleyim. deme!" Thea geriye doğru yürüdü ve çıkış kapısını açtı.
"Senden. nefret. ediyorum! Ben satılık bir mal de-" Geriye yürürken birisine çarptı ve irkildi. Arkasını döndü ve sarı saçlı, mavi gözlü sıska bir gençle karşılaştı.
"ŞşŞş.. gel buraya." Thea'ya güven verircesine elinde ki cam parçasını aldı ve yere attı. Thea'yı dışarı çıkardı. O sırada Harry hızla içeri girdi ve adamı dövmeye başladı. Fakat adam ondan cüsse olarak büyüktü, pek yeniyor gibi görülmezdi. Adama son kez yumruk attı ve adam açık olan pencerenin ucuna düştü.
Harry, belinden hançerini çıkardı ve adamın boğazına sapladı. Zaman geçmeden adamın ağzından kanlar fışkırmaya başladı. Adamın koca cüssesinden tuttu ve camdan attı.
"Leş gibi kokuyor orospu çocuğu!" Harry, Niall ve Thea'nın yanına gitti.
"İyi misin?" Thea'nın eli cam parçasından dolayı kesilmişti. Artık, beyazdan griye dönmüş üstünün kollarını çekiştirip bastırıyordu kanayan eline..
"Korkma artık, geçti. O pislik yok." Thea'nın göz yaşları ardı arkası kesilmeyen bir şelale gibi akıp gidiyordu.
"Peki, peki bana şimdi kim bakacak?" Thea.. çalışmıyordu ve şimdi kendi rızasıyla biriyle evlenmek zorundaydı yoksa bu kışta tek başına açlıktan ve soğuktan ölürdü. Amcasını elbette sevmiyordu fakat bu... şimdi ne yapacağım sorusunu aklına getiriyordu.
Harry, Thea'nın gözlerinde ki çaresizliği fark etti. Yine düşünmeden bir şey yapmıştı.
"Adın ne?" Ciddiyetini koruyordu Harry. Belki de şuan ki üzgünlüğündendir.
"T-Thea.. adım Thea." Thea, yerden birazcık kar aldı ve eline bastırdı.
"Thea... pekala Thea.. 2 gün sonra bu saatlerde hazır ol, tamam mı?" Harry.. bir şeyler yapmalıydı ve yapacaktı da. Thea kafasını salladı. Merak ediyordu. Harry ve Niall oradan uzaklaşmaya başladı.
"P-peki senin adın ne?" Thea, Harry'nin arkasından bağırdı.
"Adım Harold, fakat Harry diyebilirsin!" diye gür sesiyle Thea'ya seslendi Harry..
Thea oldukça güzel bir kızdı, zayıf veya kilolu değildi. İdealdi, her şeyiyle...
*Bu arada The Platonic Lover'ın II.FINAL kısmı hazırlanıyoooor! :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CHANGE
FanfictionEfsanevi güçlerle ayakta kalan bir krallık. O krallığın sevilemeyen ve lanetli diye anılan Prensi Harold.