4. Zengin Züppeler

145 15 34
                                    

Byun Baek Hyun kaşığını ıstakoz bacağı şeklindeki tatlı çöreğinin tam ortasına batırıp içindeki badem özlü kremayı kaşıkladı ve kaşığı ağzına götürüp uzun uzun emdi. Bir yandan da annesinin bir şey deyip demeyeceğine bakıyordu. Annesi hiçbir şey söylememişti. Baek hyun bu kez çöreğin içine iki parmağını soktu ve kremalı parmaklarını ağzına götürerek bir böceğin alt çenesindeki dişler gibi bir süre öylece ağzında tuttu-tıpkı bir peygamber devesi gibi. Annesi gözünü bile kırpmamıştı. Baek hyun iç çekerek parmaklarını tabağının üzerindeki leylak esansı dolu kaseye soktu ve sinir bozucu sesler çıkararak kaseyi döndürmeye başladı.

Kardeşi Danay , ne zaman hafta sonu için eve dönse -ki her hafta sonu geliyordu- annesi , büyük kızı sanki İsa'nın dirilmiş haliymiş gibi hayranlıkla etrafında pervane olur gözlerini an için ondan ayırmazdı. Ama ne var ki Danay'nin mezarından dirilip gelmiş falan değildi. Ailesi' nin lise mezuniyetinde aldığı Mercedes'ine atlayıp gelmişti yalnızca. Ve Byun ailesinin günahlarının affedildiği haberleri yerine yalnızca pastaneden bir kutu siyah - beyaz kurabiye ve ailesinin , içinde kimsenin yüzmediği ve yalnızca etrafında kimsenin eğlenmediği partiler verdikleri bir yüzme havuzları olan , nişanlısı Brighton'u getirmişti.

Baek hyun'un annesi ve sevgili Mesih'i şu anda düğün davetyelerinin nasıl olacağını konuşuyorlardı.

"Davetyeler ne renk olacak demiştin balkabağım? Siyah ve neydi?" Diye cıvıldadı Bayan Byun. Danay üniversitesine gittikten sonra edindiği o çok bilmiş gülümsemesiyle karşılık verdi. Şehirden ayrıldığından beri ailesine karşısında şirinlik yapan ufaklıklar varmış gibi gülümsüyordu işte. Byun Ailesi, sahip olduğu mal varlıklarına , savaş öncesi döneme ait kocaman malikânelerine ve şehir standartlarına göre fazlasıyla lüks sayılan yüzme havuzlarına rağmen dünyadaki diğer nimetlerle karşılaştırıldığında mütevazi bir yaşama sahip sayılırlardı tabi ve görünüşe bakılırsa Danay da bu düşünceyi bütün kalbiyle benimsemişti. Bayan Byun hiçbir şeyden haberi olmayan küçük , saf bir çocukmuş gibi mahçup mahçup gülümsedi kızına. Bu deneyimsiz , cahil haliyle ne de sevimliydi , değil mi ?

"Lehr&Black anne. O bir renk değil , bir marka."
"Ah ," diyerek başını salladı Bayan Byun.
"Her şeyin en iyisini bildiğine şüphem yok tatlım. Onca dersinin be işlerinin arasında bütün bunların nasıl yaptığına inanamıyorum doğrusu."
Danay bütün zarafetiyle gülümsemişti. " o kadar da zor sayılmaz."
Baek hyun ablasının ve annesinin küflü peynirli marul salatalarını nasıl da kibar kibar yediklerine bakıyordu. Danay sanki ağzına kadar dolu bir yemek salonun da değil de sahilde bir piknikteymiş gibi rahat bir şekilde , dirseklerini masaya dayamış ve yemeğine doğru eğilmişti. Arada bir uzanıp sevgiyle annesinin eline dokunuyordu.
"Dikiz aynasında polis arabasını gördüğüm zaman gözlerime inanamadım. " diye hikayesine devam etti. Geçen hafta saatte elli beş kilometreye gitmesi gereken bir yolda seksen beşle gittiği için polis ceza yazmıştı ve onu anlatıyordu. " Tam iki yüz elli dolar , inanabiliyor musunuz? Cezayı keserken seksen beş yerine seksen yazması için bile ikna edemedim adamı."
Baek hyun masadakilerin yüzlerini inceliyordu. Annesi ve babası da dahil olmak üzere herkes yüzlerinde hafif bir gülümsemeyle onu dinleyip onaylayan bakışlarla başlarını sallıyorlardı. Baek hyun' u en çok şaşırtan şey de buydu - Danay 'ın bir hikaye anlatırken gösterdiği bu performans , bu telaşsız , sakin ve kusursuz tavrı. Baek hyun, Danay' nin bu yeteneğini nedense hep unutuyordu. Ve onu bir şeyler anlatırken her gördüğünde , buna her tanık olduğunda bir kez daha şaşırıyor , midesine kramplar giriyor givi hissediyordu. Danay işleri mahvettiği halde ( ki bunu çok sık yaptığı söylenemezdi. ) olanları öyle kusursuzca anlatırdı ki sanki başına gelen kötü şeyler o şahane karakterine eklenen bir başka cevhermiş gibi görünürdü.

YAZ ARKADAŞLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin