Çok tazeydi, yüzünün ve teninin kusursuzluğu ön plandaydı. Tabiat bölgesinde olmalıydı böylesi bir sadelik, duruluk asla geleneksel olan mistik inançlar bölgesinde olmamalıydı. Bu sakinliğinin altında bu gelenekselci yaklaşımın olması insanlara tuhaf geldiği kadar da karanlık geliyordu. Soğuk teniyle ilk girişini yaptı...Mela henüz 8 yaşındaydı. .... bu ebedi süren kamp denilebilecek boyutlu yerde eğitim görecek üyeler arasında en gençti . Burada sınıflar yaşlara göre ayrılmaktaydı (yaşı büyük olan öğrenciler her zaman kıdem sahibi oluyordu) ve vücudunda kendiliğinden iyileşen yaraların büyük önemi vardı. Vücudunun herhangi bir yerinde eğer bir yara izi var ise bu iz kendiliğinden kapanmış ve iz bırakmış olacaktı.
Melanın sınıfının seçilmesi için özel bir taramadan geçmesi gerekiyordu. Taramadan geçme zamanı Mela için yaklaşmıştı. Endişeliydi. Tek bildiği masal Pandoraydı. O masal aklına geldi. Annesi Pandora masalını anlattıktan sonra hep Mela'ya; 'Yaşadığın paralelde tek bir duygu kaldı 'umut' bu duyguya hep inan seni asla yarı yolda bırakmayacak' derdi. Taramaya girmesine dakikalar kalmıştı Mela'nın. Küçük kızı diğer öğrenciler karşısında yaşı oldukça sıradanlaştırıyordu ama Mell umutsuzluğa kapılmaması gerektiğini ve güveneceği güzel bir umut duygunun olduğunun farkındaydı. Mela 8 yaşında olan tek kişi değildi aslında bu onu biraz rahatlatabilirdi ama kendiliğinden iyileşip iz bırakan bir yarası da yoktu. Bu durumun umut duygusunu biraz olumsuz etkiliyor olmasına engel olamıyordu. Mell biliyordu o farklıydı , içinde bir duygu onun
sezgilerini ve kendine çaktırmadığı bir özgüven olgusunun kıvılcımlarını arttırıyordu. Farkı ne bilmiyor ama hissediyordu. Kendine bile ispat edemediği bu farkı nasıl belli edecekti, etmeli miydi ya da aslında herkes gibi o da normal birisi miydi?