Medya:Tayeçe
Bölüm şarkısı: Led Zeppelin-Stairway To Heavenİyi okumalar diyerek içime sinen bir bölümle karşınızdayım.
&&&&
Sabah Yıldızı Diyarı
Saat:17.13 suları
&&&Uyuya kaldığıma hala inanamıyorum! O adamı o halde bırakıp burada fosur fosur uyumuşum. Etrfımdakiler kalpsiz olduğumu söylerlerdi. Galibs haklılar...Gönlününü yapabilecek bir şeyler yapabilirdim belki...
Bileğimdeki tokayı alıp rastgele bir topuz yaptım. Amerikan mutfağa ilerleyip bir çift kupa alıp nescafe doldurduktan sonra.. Merdivenlerden dikkatlice çıktım. İki oda vardı.
Biri siyah kapılıydı. Biri ise beyaz. Tabikide siyah olana girmiş olmalı... Siyah kapının karşısına geçtiğimde üzerinde girilmez tabelası vardı. Adam zaten tek yaşıyordu. İşsiz biri olmalıydı. Bu saçmalıklarla neden uğraştığını düşündüm. Aklıma tatmin edici bir şey gelmedi.
Hmm... Girilmez yazan yere elbette ki gireceğim. Kapıyı tıkladım ve içeri daldım.
Küçük kare şeklinde bir odaydı.Tam karşımda boydan boya cam döşenmişti. Sol köşede de bir balkon kapısı vardı. Bomboş ve buz gibiydi. Sadece yanyana iki sandalye vardı. Birinde o oturuyordu.
Puro içiyordu. Zehirli duman tüm odayı sarmıştı. Yanına gittim. Karşısındaki sandalyede sarı saçlı bir oyuncak bebek vardı. Gülümsemeden edemedim ama gülümsemem acı doluydu. Dert ortağı olmalıydı. Kahvesini ona verip camı açtım. Başka türlü burada durmam imkansızdı. Acılarıyla dolu bir adam. Üzülmeden edemedim. Yıkılmaz gibi görünen yıkık adama. Oyuncak bebeği alıp sandalyeye oturdum ve onu da kucağıma yerleştirdim.
"Hayatımda hiçbir varlığı bu kadar çok sevmemiştim Gökçen..."
Onun için çok üzülmüştüm. Hayattaki tek değerli varlığını kaybetmişti. Küçük bir kızın başına ne gelebilirdi ki... Düşüncelerimi susturdum. Son yıllarda sapkın bir millettik ve o minikte buna kurban gitmiş olmalı..
"Ne kadar oluyor?" diye fısıldadım.
Bana öyle bir baktı ki taşa dönüşmek istedim. Kızgındı ama öfkesi bana değildi. Aklına anıları gelmişti. Küçük kızın başına ne gelmişti acaba...
"537 yıl 2 ay 27 gün 6 saat 11 dakika.."
"Anladım." diyerek lafını kestim. Sözünü kesmesem devam etmesine katlanamazdım.Beş yüz otuz yedi yıl nasıl yani? Kaşlarımı çattım. Alnımın kırıştığını hissettim.
"A-anlamadım. 537 yıl nasıl yani..."
İki elini başının arasına aldı ve derin bir nefes verdi. Sanki bir öfke krizi geçirecekmişte kendini zor tutuyor gibiydi. Bana bir bakış attı. O bakış... Öfkenin arkasına gizlenen çaresizlik... Gözlerindeki çaresizlikte boğulmaktan korkmuştum.
Hızlıca odadan çıkmaya yeltendim ama beni ayak bileğimden anice yakaladığı için yere kapaklandım.
"Beni öylece anılarla başbaşa bırakıp sonra bir bok olmamış gibi gidemezsin!"
Bağırmasıyla birden yerimden zıpladım. Sanki yer kaymış gibi olmuştu. Ağlamamalıyım. Çok korkmuştum. Çok çaresiz hissediyordum. Kendim için değil onun için... Ona baktığımda sırtı bana dönüktü. Onu bu halde görmemi istemiyor gibi gizlenmişti adeta... Belirsiz nefesini tutup bırakıyordu. Sakin olmalıydı.
Dengesiz bir herifti. Buna az sinir olmadım değildi yani... Onu kızdırmamak için yerde oturmaya devam ettim. Yere düşen damlalara şaşırmadan edemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lodos
FantasyDünya'nın dört bir yanından koruyucular bu güne kadar yüzyıllardır asayişi sağlıyorlardı. Ta ki bir lodos rüzgarı onların kulaklarına fısıldayana kadar.. *** Koruyucular yeni varislerini belirliyorlardı çünkü onların zamanı dolmuştu. Nerden bilebili...