Mektupları okumayı henüz bitirmiştim, aralarında kardeşimden de bir-iki mektup vardı, gelemediği için ne kadar üzgün olduğunu ve kolejin ne kadar güzel bir yer olduğundan bahsediyordu.
Bardakları ve küflenmiş tabakları atıp yeni mi alsam diye düşünürken yıkamaya karar verdim, sanırım en çok zorlanacağım kısım bu. Bardakları ve tabakları zaten dolu olan bulaşık makinesine tıkıştırıverdim. Bu zamanda bulaşık makinesi sahibi olmak gerçek bir lüks ve komfordur, ailemden kalan yüklü bir miktar parayı çok fazla harcamıyordum, ama ara sıra kendime yeni bir şeyler alıyordum. Yatağımı toplayıp kadife siyah örtüyü üzerine serdim ve yerlere serilmiş kıyaferleri çamaşır makinesine saldım. Dolaplar birsürü giyilmemiş ve etiketi sökülmemiş elbiselerle doluydu, onları hiç giymiyordum, onları girip nereye gidecektim ki?
Sürekli işe giderken giydiğim, patronum madam Grís'isin çok sevdiği birkaç takım abiyem vardı.
Evin her köşesini sirkeli suyla sildim ve tozunu aldım, küllükleri boşaltıp onları da bulaşık makinesine yerleştirdim. Yerleri süpürdüm ve her şeyi toparladım sanırken gözüme perdeler takıldı, sigaradan kararmışlardı, sanırım onları da söküp yıkamam gerekecek. Yardımcılarımı işten çıkarmakla hata ettiğimi şu an anlayabildim, fakat yalnız kalmaya ihticayım vardı ve çok kalabalığa tahâmülüm yoktu. Evimi kendim de temizleyebilirmişim. Kolay olmasa da üstesinden geldiğim için gururluyum, çamaşır makinesinin uyarma sesi ile gururlanmamın sona erdiğini hissettim, bıkkınlık ve yorgunluk ile birlikte kıyafetleri sermek için makinenin yolunu tuttum. Tüm kıyafetler buruşmuştu, ama en azından temiz görünüyorlardı, makinedekilerin hepsini sepete aktardım ve sepeti kucakladığım gibi yatak odasının terasına yöneldim, teras kapısını açmayalı okadar çok olmuş ki neredeyse kapı kilidi küflenmişti. Kapıyı açtığımda dışarıda hava kararmıştı ve sis kalkmıştı, sokakta kerhanedeki sarhoşların gürültüsünden başka ses yoktu. Şubat ayının ortalarında olduğumuz için gündüzleri sıcak akşamları ise serin oluyordu, bu akşam da epey soğuktu. Ben dönüp uygun bir hırka alana kadar hava daha da soğumuş ve odayı da soğuk hava ile doldurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz günü kahır yağar
شِعرHüzünlü, kahır saçan bir yağmura tutuldum ve şemsiyem yok, şemsiye tutanım da yok. Pek bir hoş olan dünyada neredeyse herkes mutlu iken, mutsuz olan kısmın büyük çoğunluğunu ben oluşturuyordum, fakat neden böyle olduğu konusunda hiçbir fikrim dahi y...