Telefonumun bildirimlerini kapattığımı sanıyordum. Telefonu deri ceketimin cebinden çıkardım. Kaldırımda köşeye doğru yaklaştım ve yolu kapatmamaya çalıştım. Ekrana düşen instagram bildirimlerine baktım ve kullanıcı adını daha önce görüp görmediğimi düşündüm. Birkaç gün önce beğendiğim fotoğrafların sahibi olabilirdi. Telefonun ses kapama tuşunu aşağı indirdim ve ıslanan ekranı pantolonuma sürttükten sonra, tekrar cebime yerleştirdim. Beremi düzelttikten sonra kafamı kaldırdım ve tekrar yürümeye başladım. Aslında burada bu kadar insan olmazdı. Ne kadar Londra'da olsakta, bu sokaktan bahsediyordum. Yani yaklaşık bir aydır buradayım, ama sürekli buradan geçtiğim için bunu öğrendim. Sanırım taksi bulamıyorlardı. Otobüs durağına yaklaştım ve üstü kapalı durağın altına sığındım. Hava soğuktu. Her zaman ki gibi Londra'nın sert rüzgarları ve yağmuru havaya hakimdi. Şemsiyemi indirirken, ucu birine çarptı ve ben aniden tekrar indirince yine çarptı. Utançtan kıpkırmızı olmuştum. Yüzüm yanıyordu.
"Be-ben çok üzgünüm," şemsiyeyi kenara koyduktan sonra tamamiyle siyah giyinmiş olan adamın yanına ilerledim. Elimi omzuna yerleştirdim, "Bayım? İyi misiniz, be-ben gerçekten üzgünüm," elini kaldırdı ve koluma tutundu. "İsteyerek yapsan, herhalde, burnumu kıracaktın," kafasını yavaşça kaldırdı. Kolu burnunun üzerindeydi, üzgün olduğumu belirten bakışlarımı, o gözlerimin içine bakınca kaçırdım. Daha önce böyle gözler görmemiştim. Abartmıyorum. Pek sosyal bir insan değilim, dışarı çıkarsam da böyle biriyle yirmi yıllık hayatım boyunca karşılaşmadım. Bakışlarımı kaldırdığımda kafasını yukarı kaldırmıştı, derin bir nefes aldı. Tüm yüzünü gözlerimle taradıktan sonra, bu yüzün bana aslında tanıdık olduğunu farkettim. "Yüzümde birini mi arıyorsun?" diye sorduğunda, o ana kadar, hala ona bakıyor olduğumu fark etmemiştim. "Ha-Hayır, sadece seni bir yerde görmüş olabilir miyim?" "Beni televizyonlarda görmüş olabilirsin," anlamadığımı belirten bakışlarımı ona yönelttiğimde sadece sırıttı. "Ben Zayn Malik, şu ergen grubundaki üyelerden biri," diye şakıdı. Dinlediğim birkaç sanatçı vardı, onun dışında, ne twitter kullanırdım, ne de facebook. Sadece instagram ve tumblr hesabım vardı. Haliyle, asosyal olmak bunu gerektiyor, diye geçirdim içimden.
"Üzgünüm, ben grubunuzun müziklerini dilemiyorum. Yani seni de tanımıyorum," gözlerimi kaçırdım, utanç duymuştum. Ellerimi bereme götürdüğüm anda, gözleri ellerime odaklandı. "Bakabilir miyim?" elimi ona uzattım ve dövmelerime bakmasını izledim. Elimi tuttu, eli soğuktu. Vücudumdan bir ürperti geçti. Titrediğimi anlamış olacak ki, kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Daha sonra elimi bıraktı. "Dövme seviyorsun, anlaşılan?" elimi kendime çevirip, işaret parmağımdaki göz ile yüzük parmağımdaki iki çizgiye baktım. "Severim," "Adın nedir?" diye sorduğunda bakışlarımı onun elindeki dövmeye çevirdim. Bus 1'nın ne olduğunu anlamamıştım."Nouvelle," elini uzattı. Ellerimizi birleştirdim ve aşağı yukarı iki kere salladım. Telefonumu çıkarıp, saate baktım. Otobüsün gelmesine daha çok vardı. Omzumda duran kayışı düzelttim ve oturaklara yaklaştım. "Sana eşlik etmemde sorun var mı?" neden herşeyi soruyordu. Çok mu savunmasız görünüyordum? "Hayır," diye cevapladıktan sonra oturdum. Kafasındaki kapişonluyu çıkardı ve saçlarını düzeltti.
"Buralarda mı yaşıyorsun?" sorusu üzerine yutkundum, ellerimdeki yüzüklerle oynuyordum. "Hayır, aslına bakarsan, bir süreliğine buradayım. Sen burada yaşıyor olmalısın?" kafamı kaldırıp ona baktım. Küçücük oturağa, dizlerini kendine çekerek oturmuştu. Bende onun yaptığını yaptım ve dizlerimi göğsüme doğru çekip ona doğru oturdum. Gülümsedi, "Evet," "Ah, bu arada şemsiye için gerçekten üzgünüm," özürümü yinelemem onun sırıtmasını sağlamıştı. Bende gülümsedim. Bu soğuk havaya alışık değildim. Şöyle ki, sadece bir aydır buradayım. Katıldığım yarışma için geldim. Bir sanat yarışması. Soğuktan gözlerim yanıyordu ve burnum ise buz tutmuş durumdaydı. "Kaç yaşındasın Nouvelle?" "20, ya sen, uhm,?" "Zayn," dedi unuttuğum adını hatırlatarak, normalde böyle bir yabancıyla konuşma gibi bir huyum yoktur, fakat bu çocuk gerçekten sıcakkanlı birisiydi. Ya da bana öyle geliyordu. "23, senin için biraz yaşlıyım sanırım, huh?" küçük çaplı bir kahkaha attım. "Geri kafalısın, huh?" kaşlarını kaldırdı ve gülmeye başladı.