Biliyor musun bugün çok farklı bir olay yaşadım, hani her insanın hayatında belki bir kere bile yaşayamayacağı türden bir olay? Merak ettin değil mi? Çayımı alıp geliyorum o halde, bekle burada.
Hıh, geldim. Sahildeki otobüs durağındaydım. Yanımda birkaç arkadaşım vardı. Birden birisi seslendi, Firuze diye. Dönüp baktım, şaşkın bir adam. Bak bak böyle kaldı ( taklidini yapıyor) Tamam gülmüyorum ama sen de gülme. Neyse, ben de o yöne doğru yöneldim, "Buyurun" dedim falan, adam konuşuyor bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama ben sesini inceliyorum. Hani sana rüyamda birinin bana seslendiğini söylemiştim. Ah zat-ı şahanem, ses o sesti, rüyamda duyduğum, bana üç kere seslenen ses. Tabii ki emin olunca daha çok konuşturmak istedim. Öyle güzel bir ses tonu ki tok erkek sesi gibi ama böyle kibar ve narin de. O kadar naifti ki şiir dinlemek ne hoş olur kim bilir? Kim bilir daha neler güzel olur bu adam ile? Yok yok bakma öyle aşık falan olduğum yok. Tek seferde aşık mı olunurmuş hem? Cumartesi için aynı yerde sözleştik, Salı geçti gitti dersek daha arda kalan üç günüm var. Çiçeklerinden bir dal veririsin değil mi benim güzel Sardunya'm allık yapayım o gün giderken, bu soluk benizli halim ile çıkmayayım karşısına. Öpeyim seni yatayım, bir hayli geç oldu. Gecen hayrolsun Sardunum.
Firuze yatağına yattığı vakitte Rıza, Rasim'in kapısına dayandı. Vakit teheccüd vakti olduğundan Rasim namazındaydı. Hanımı bir telaş ile kalkıp kapıya yaklaştı. Rıza kendini tanıtınca Hatice Hanım beyinin namazda olduğunu, beklemesini söyledi. Bu esnada oğlu, gelini herkes ayaklandı. Dışarıda sesleri duyan Rıza ayıp ettiğini fark etti ama iş işten geçmişti. Celaleddin dışarı çıkmaya yeltendi ama anası onu durdurdu. " Belli ki önemli bir şey oğul, durasın hele" " Gece gece bu vakitte bu kadar önemli ne ola ana" " Baban namazdan kalksın anlarız". Onlar böyle konuşurken Rasim çıkıp geldi, dışarı çıktı. Rasim'i görür görmez boynuna atlayan Rıza içindeki heyecanı bir türlü bastıramıyordu.
- Ha ha ha, buldun demek ha.
- Yahu daha bir şey söylemedim.
- Ulen kerata, bir şey söylemene hacet mi kaldı? Gecenin kaçında kapımı çalıyorsun, ağzın kulaklarına asılı boynuma atlıyorsun.
- Çok ayıp ettim de'mi?
- ( Tebessümden fazla kahkahadan az bir ifade ile) Ne mutlu ki bana böyle güzel bir anın için kalkıp kapımı çaldın. Geç haydi içeri.
- Yok ben geçmeyeyim, gideyim. Hatice anaya da çok ayıp oldu mahcup olduğumu dersin.
- Allah Allah evladım sen laftan anlamıyorsun, geç haydi diyorum.
Önce içeri seslendi ev halkı kendini toparlasın diye, hanımı çay koydu, Celaleddin üstünü değiştirdi yanlarına geldi, gelini Mahinur ile Hatice Hanım odalarına geçip uykularına eşlik etmeye devam ettiler. Az önce meraklanan biraz da sinirlenen Celaleddin konuyu kavramaya çalışırcasına dikkat ile ikisini dinliyordu. Neler olduğunu anlayınca eli ile Rıza'nın sırtını sıvazladı. Aklına Mahinur'u nasıl gönlüne düşürdüğü, almak için nasıl uğraştığı geldi.
Onlar muhabbet ile çayları yudumlarken vakit sabaha değmiş ezanın sesi duyulmuştu. Rıza namaz kılmıyordu fakat Rasim'in aile olarak dinini güzel yaşadığını bildiğinden, ezan bitmeden müsaade istedi. Kapıda sıkıca sarıldılar, Celaleddin ile de araları iyice ısınmıştı, artık bir sıkı arkadaşı vardı. Rasimler namaza dururken Rıza da sokaklarda sırıtarak ilerliyordu. Ofise yaklaştığında gün aymış dükkanlar yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. Simitçi çocuktan bir simit aldı, başını okşadı, çocuğa iki simit parası verdi.
- Firuze'ymiş adı biliyor musun evlat, Firuze?
Çocuk yüzüne kocaman sıcak bir gülümseme yerleştirdi, fazladan aldığı paranın da vermiş olduğu mutluluk ile ardına baka baka ilerledi birkaç adım sonra yine başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silüet
RandomGörmeden sevmek, güzel bir kalple sevmek, hissetmek, AŞK... Firuze olduğunu bilmeden Firuzeyi seven Rıza ve çağrıldığını bilmeden rüyasındaki sese giden Firuze. Teknolojinin hayatlarımızı henüz kirletmediği zamanlardan şiir gibi bir aşk.