Şimdi ne demeye çalışmıştı bu? Sanırım açık bir şekilde onun yarım bıraktığı işi ben bitireceğim diyordu. Beni elimden tutup süreklemeye başladığında ayakta duracak gücüm olmamasına rağmen onu ittirmeye çalıştım.
" Rahat bırak. Ben eve git- " devam ettiremedim. Gidecek bir evim yoktu artık.
" Bu kafayla nereye gideceğini sanıyorsun. Benle geliyorsun. "
Yenilgi ile boyun eğdim. Beni resmen sürüklüyordu. Çağan bize acayip bir şekilde bakıyordu. Bize doğru geldi, ben beni bu adamdan kurtaracağını sanarken o çıkmamız için kapıyı açmıştı. Pis hain. Bu adamda kurtulduğumda onu bir güzel benzetecektim.
" Alp Bey, tekrar bekleriz. " dedi ve kapıyı kapattı.
Bileğimi morarırcasına sıkıyordu.
" Kendim yürüyebilirim. " Bu sözüm üzerine birden bileğimi bıraktı. Etraftaki nesnelerden beş altı tane görüyordum. Hangisi Alp denilen adam olduğunu seçemiyordum. Kafama göre bir yöne gitmeye başladığımda söylenerek beni kucağına aldı. Daha fazla dayanamayarak, gözlerimi kapadım. En son hatırladığım şey ise beni arabaya bırakmış olmasıydı.
...
Sabah uyandığımda bembeyaz bir yatakta yatıyordum. Bunun üzerine suratımı buruşturdum. Beyazdan nefret ederdim. Bana göre fazla masum bir renkti. Yataktan doğruldum ve kafamdaki ağrı ile acıyla inledim. Dünü hatırlamak için hafızamı zorladım.
Bir adam beni kurtarmışı ve sonra ' Sen ona değil bana lazımsın. ' demişti.
Ya ondan sonra ne olmuştu?
Kafamı kaldırıp etrafı taradım. Oda da benden başka kimse yok gibiydi. Üstümdeki kıyafetlerin dünkü kıyafetlerim olduğunu fark ettiğimde rahatladım. Tek fark kuru olmasıydı. Karşıda gördüğüm aynaya başımı tutarak ilerledim.
Tam bir canava benziyordum.
Dağılmış kısa saçlarım, göz altlarımda ki eskilerinden daha beter morluklar, bembeyaz kesilmiş suratım ve boynumda morarmaya yüz tutmuş kızarıklar... Aynadaki görüntüme bir küfür savurduktan sonra aynanın başından ayrıldım. Buradan gitsem iyi olacaktı. Yatağın kenarına konulmuş olan ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve adımlarımı kapıya yönelttim. Kapının kulpunu çevirdiğimde kilitli olduğunu anladım.
Bu da neyin nesiydi?
'Sakin ol İzil. Sakin ol' diyerek kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama etkili olmamıştı. Öfkeden kuduruyordum.
" Aç şu siktiğimin kapısını! " Kapıyı tekmeliyordum ama olan benim ayağıma oluyordu. Her tekme atışımda ayağım zonkluyordu. Tekme atmayı bırakıp, kapıyı yumruklamaya başladım.
" Ne ibne çıktın lan. Aç şu kapıyı. Yoksa... " Sözümü tamamlayamadan kapı açıldı. Kapının arkasında olduğum için kapının açılması ile, sendeleyerek yere düştüm.
" Yoksa nolur? Naparsın? Sen kime küfür ettiğini sanıyorsun? " Üstüme yürüyordu. Ayağa kalktım.
" Kim olduğun beni bağlamaz. " Hareket etmeyeceğini bildiğim halde, onu itekledim. Bir kaç adım sendelemişti. Onu iteklediğim kollarımı tuttu ve dibime kadar geldi. Yeşil gözleri kısılmıştı. Boynunda sinirden damarlar belirginleşmişti. Peki onun bu halinden korkuyor muydum?
Tabiki hayır.
Aynı sertlikte ona baktım ve yapacağı hamleyi bekledim. O ise kollarımı bıraktı. Kapıyı kapattı ve tekrar kilitledi. Sinirlerimle oynuyordu. Öfkeden kıpkırmızı olmuştum. Tam tekrar kapıya gidip yumruklamaya başlayacaktım ki, kapı açıldı. Elinde iki tane kelepçe vardı.
Yok artık onları bende mi kullanacaktı?
Geri geri gitmeye başladım. Onun kaslı vücudu karşısında hiç şansım yoktu. Beni bileğimden yakaladı ve yatağa fırlattı. Yatağın başındaki demire iki bileğimi de kelepçeledi. Tepinmeye başladım. Bu halimi görünce güldü. Suratındaki bu gülümseme iyiye işaret değildi. Ayakta suratıma doğru eğildi. Gözlerinin yeşili beni nefretle içine alıyordu. Bu yeşiller babamın gözleri gibiydi ve ben bu sinirle o gözleri yerinden sökmek istiyordum.
" Bak seninle kuralları baştan konuşalım. Uslu kız olsan iyi olur. " dedi. Cevabımı bekliyordu ben ise asla yapmamam gereken bir hareket yaptım.
Tam suratına tükürdüm. Tek eliyle suratını temizledi ve kelimeleri bastıra bastıra söyledi.
" Sen bittin Kaltak. BİTTİN. "