Öteki (14)

68 6 27
                                    


 "Sen tam bir p nokta i nokta ç 'sin Min Yoongi." Kaşlar çatılır, karşı karşıya dizilmiş yüzler, paralellik sağlayan aralıklarında meydan okumaya girilir ve oyunun önde gidenine ve hiç hak etmeden, stratejisiz dümdüz ilerleyen, şeytan tüyünün sahibine kazançsız kin beslenilir. İşte, tarihi berbat olan benle, tarihi benden bile beter olan arkadaşımın, nasıl olur da atlaya atlaya oyunun neredeyse sonunu getirdiğini gördükçe suratına yumruk çarpmak istiyordum çünkü adam, küçük rakamlarda hareket etmeyip istikrarla büyüğe oynuyordu. Oturduğu minderin üstünde kıkırdayarak  arkaya kaçan beden sevgilisinin yamacına saklandı ve ben kaybetmişliğin verdiği hüzüne kapılmış önümdeki kırmızı renkli piyonuma sinirle bakarken dudaklarımın kırışmış kırmızı eriği andırdığını biliyordum.

  Ne zaman somurtmaya kalksam Namjoon'un defalarca belirttiği şekilde öne çıkmış üst dudağım alt dudağımı boyutundan ötürü kaplıyordu ve ben öğrendiklerine konsantre olan insan bugün yalnızca önümdeki oyunun sonucuna odaklanmış bekliyordum. Tümüyle yıkılmış egomun sızıları içerlerimi kanatıyordu, toparlanamayacak bir yapım vardı fakat dik duruşumdan taviz vermiyordum. En azından kazananı düşündükçe geçirdiğim sinir krizlerini atlattığım sürede böyle olduğuma inancım tamdı. Jimin, önüme koyduğu özel yapım şekersiz üzüm suyunu yudumlayıp tadına bakmamı sözsüz emrettiğinde, ona özel sempatik gülüşümü takındım lakin sevgilisine gösterdiğim soğukluk hala devam ediyordu. Ona sinir bellemiştim bir kere, ölsem düzeltemezdim.  Köşeli koltuğun kuytusuna  gizlenip bizi gözetleyen Namjoon'a ters bakış attım ve dayanamayarak bacağını başparmağım ile kavrama açısından kolaylık sağlasın diye kırdığım işaret parmağımın arasına aldığım parçayı sıkarken felç ettim. Çığlık atıp baldırını elleriyle ovuşturup koltukta sırtını geriye yasları ve homurdandı. "Ne adi bir arkadaşsın sen anlamıyorum ki! Burada sevgilin varken, yeniliyorken o koca kafanın içerisinde bakteri çeşidi gibi eşsiz türemeye devam eden bilgilerini bir an olsun paylaşıp, ufkunu açtırmaz mı insan? Vicdansız pislik seni!" Hararetlenmiş bedenim bu yüke  dayanamayınca meyve suyumu kafaya diktim ve bardağı masaya çarpıp kaşlarım çatık davrandım. Kendimi şu tuğlaların altında, bakmaya bilene ve pürüzlülere tüm görseli batıracak manzara yaratmış kitap gibi hissetmeden edemedim (Jorge Mendez Blake tarafından yapılmış El Castillo'dan söz ediyorum, aynı ismi taşıyan Kafka'nın Şato adlı eserinin tüm tuğlaların altında gösterişli biçimde ama gözden ırakta bırakıldığı muazzam ama başkalarına boş iş gelebilecek derecede anlamı derinlerde yatan ve sızdığı noktalara tuğla dizilmiş muazzam eser, söz ettiğim.)  Ya da bir saniye, bu, Namjoon'u o kitaba benzetmemle ilgili olabilirdi. Kesinlikle ben gören kişiydim yoksa bunun açıklaması yoktu. "Jin." Sırnaşarak ovuşturduğu yerin acısını unuttuğunu belli eden yılışıklığını bedeni üzerinden gösterdi ve bana sarılıp yanağımı öptü. "Def ol git, seni görmek dahi istemiyorum sevimsiz şeytan."

Göğsünden ittirdiğim bedeni geriye yalpalamadan önce bana tutundu ve iki ağır kütle beraber yere yuvarlandık. Somurtuk suratıma karşın sırıtan yüz ifadesine pas vermedim. "Şeker tüketmeyen biri için fazla tatlısın, biliyor muydun? "

" Evet, şeker hastası olmayasınız diye daha fazla yemiyorum zaten. Bir de zararlı olduğu için, bir de tatlıyı sevmediğim için, ha bir de kendimle kapışmaya girip inadına kilo verebilmek için ama o ayrı." Yanağıma temas eden dudaklar konuşmamın sonunu boğuklaştırdığı sırada içeriye dalan kardeşim çığlığı bastı. " Bir daha Hoseok'um ve bana laf edersen seni Ailem, Ağabeyim Bana Baskı Kuruyor Ama Kendisi Sevgilisiyle Gözümün Önünde Mercimeği Fırına Veriyor ihbar hattını ararım tamam mı seni şarlatan! Hem gel ve şu telefonunu aç, uykum kaçtı onun sesi yüzünden." Saçları dağılmış, üstündeki tişörtünün etekleri kırışmış, eşofmanı belinden düşmek üzere olan, bir eli gözünde diğeriyse telefonu tutan kardeşim esnedi ve telefonu bana doğru atınca, üstümden mecburen çekilmek zorunda kalan Namjoon'u biraz daha iterek kendime alan tanıdım. Dün bütün gece resim yeteneği benimkine kıyasla, görseli kağıda  imgelemek açısından daha iyi olduğu için yaptığım prototipi ona göstermiştim ve daha düzgün çizgilerle ifade edilip, ayrıntıları farklı bir bakış açısıyla çeşnilendirilmiş bir taslak çıkarmasını istemiştim. Bir süredir üstünde çalıştığım merdiven görünümlü sözde heykellerim öncelerde onlara bahsettiğim yerde duruyorlardı günlerdir ve ben onların üstesinden nasıl gelebileceğimi düşünüyordum. Üstelik o işi bitirmeden eve gidemeyeceğimi söylemeyi, Yugyeom hariç kimseye söylememiştim - ona da zorla bana 'Bitmezse,' diye başlayan ihtimallerini  dayatması yüzünden zorunda kalarak çizimi sırasında söylemiştim ; ardı kaos gibiydi, bana sinirlenip küfür etti ve gece yarısı kavga çıkacak sandım ancak saniyelerle ayıldı ve boynuma atılıp ağladı - , ihmal etmiştim.  "Kim Yugyeom, düzgün konuş." Gözlerini devirip geveledi.

SULFUS ¦ Namjin  [Tamamlandı] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin