Multimedyada Zühre var. Keyifli okumalar !
Telefonumun tanıdık melodisi kulaklarımı doldururken gözlerimi açmadan yatağımın yanındaki komodinden telefonu alıp cevapladım.
''Selam kuzen!''
Tahmin etmeliydim, Nisa!
''Beni bu saatte uyandırdığın için geçerli bir sebebin vardır umarım.'' dedim fazla öfkeli bir şekilde.
''Sanırım saatten haberin yok. Hazırlan yarım saate sendeyim. Son günümüzü iyi değerlendirmeliyiz.'' deyip yüzüme kapattı.
Saate baktığımda gözlerim kocaman açıldı. 17:43 mü? Annem bu saate kadar neden uyandırmadı acaba.
Son gün. Lanet olsun! Yarın okullar açılıyor. Tatili biraz daha uzatamaz mıyız acaba? Yeni okul, yeni insanlar. Annem daha iyi bir eğitim almam için beni özel bir liseye yazdırmıştı. Linda Koleji. İlk iki yılımı devlet okulunda okumama rağmen iyi bir eğitim gördüğümü düşünüyorum. Bunun dışında, dersler, acaip sıkıcı ve sinir bozucu öğretmenler. Tanrım! Okulla ilgili herşey berbat olmak zorunda mı? Cevap; kocaman bir evet!
Zorla yataktan kalktım. Elimi yüzümü yıkayıp turuncu havluma kuruladım. Aynada kendime baktığımda mosmor gözaltlarıyla karşı karşıya geldim. Bütün gün boyunca How I Met Your Mother izlemiştim. Biraz kapatıcı ve rimel sürdükten sonra dolabıma koştum. Hava yağmurlu olmasına rağmen sıcaktı. Kısa kollu salaş asker yeşili tişörtümün altına siyah taytımı giyip çantamı koluma astım. Anneme Nisa'yla buluşacağımı söyleyip kapıya doğru ilerledim. Ayakkabılıktan siyah spor ayakkabılarımı giyip bahçedeki bankta Nisa'yı bekledim. Altı dakika sonra gelmişti. Rana'da buradaydı. Kızlarla selamlaşıp telefonumla uğraştım. Dinlediğimiz dört şarkının ardından Tuna Cafe'ye vardık. Nisa arabayı parkederken Rana ve bende bir masaya oturduk. Ardından Nisa'da geldi ve garsona çikolatalı pasta siparişlerimizi verdik. Bu sırada Nisa garsonu kesiyordu. Masanın altından ayağına vurmama rağmen bakmaya devam etti. Garson giderken hala arkasından bakıyordu!
''Kızlar gördünüz mü, ne kadar yakışıklı.'' dediğinde Rana'ya aynı anda göz devirdik. Nisa sonunda gözlerini garsondan ayırıp ''Ne var ! Bekar bir gencim ben.'' dedi çok bilmiş havalarında. Neredeyse bir buçuk saat kadar okuldan, yabancı dizilerden, kitaplardan ve Nisa'nın erkek tutkusundan konuştuktan sonra ben kızlardan izin isteyip Cafe'nin hemen arkasındaki kumsala doğru yürüdüm.
Tuna Cafe'nin arka bahçesi sahille birleşikti. Nemli kumları umursamadan uzandım ve yıldızları seyretmeye başladım. Hepsi birbirinden güzel ve parlaktı. Ay tüm çekiciliğiyle Dünya'ya göz kırpıyordu. Yıldızlara bakıp hayal kurarken yaklaşık iki metre uzağıma biri uzandı. Kim olduğuna bakmak için döndüğümde Nisa'nın hayran kaldığı garson olduğunu anladım.
Kumral saçları vardı. Gülümsüyordu ve her iki yanağında derin gamzeler vardı. Gerçekten çok karizmatikti. Ben onu süzerken. Oda bana bir hamlede döndü. Sanırım ona dik dik baktığımı anlamıştı. Onu izlemiyor izlenimi vermek için kafamı yeniden gökyüzüne çevirdim. Hala bana baktığını hissedebiliyordum fakat beni rahatsız etmiyordu.
Bana bakmayı sürdürürken ''Güzel gözler.'' dedi. Gülümseyerek ''Güzel gamzeler.'' diye karşılık verdim. ''Yani beni izlediğini inkar etmiyorsun.'' dediğinde yüzümün kızarmaya başladığını hissettim. Ona bakmadan ''Yıldızların isimlerini bilir misin?'' diye sordum. Sanki bu soruyu bekliyormuşçasına yüzünü hemen gökyüzüne döndü. Biraz bakındıktan sonra ''Evet bazılarını.'' deyip işaret parmağını havaya kaldırdı. Gösterdiği yere baktım.
''Zühre.'' dedi. Benim ismimi söyleyince şaşırdım, henüz tanışmamıştık. ''Gökyüzündeki en parlak yıldız.'' diye devam etti. Tabi ya! Zühre bir yıldızın ismiydi. İçimden bunu bildiğine şaşırdım fakat ona birşey söylemedim.
Bende işaret parmağımı havaya kaldırıp takım yıldızının bulunduğu noktayı gösterdm. Parmağımı takip edip gösterdiğim yere kısa süre baktıktan sonra ''Takım yıldızı.'' dedi. Kafamı sallayıp gülümsediğimde oda bana bol gamzeli bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Hemen arkamızdaki Tuna Cafe'den ''Anıl!'' diye bir ses yükseldi. Adının Anıl olduğunu öğrendiğim çocuk ayaklanıp pantolonundaki kumları elleriyle temizledikten sonra ''Gitmeliyim.'' dedi. ''Peki.'' deyip el salladığımda oda bana el salladı. Cafe'ye doğru koşarken ''Geliyorum Pınar Hanım.'' dedi.
Neredeyse on dakika sonra Rana ve Nisa'nın yanına gidip ''Artık gitsek mi? Yarın büyük gün. Biraz dinlenelim.'' dedim.
Eve geldiğimizde duş alıp bilgisayarımı açtım. Bildirimlerimi kontrol ederken Kötü Çocuk'a yeni bölüm geldiğini gördüğümde kendi çapımda minik bir dans gösterisi yaptım ve okumaya başladım. Bitirdikten sonra yumuşak yastığıma kafamı koyup uykunun beni kollarına almasına izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzündeki En Parlak Yıldız
Literatura FemininaHayır! Hayır! Ağlamıyorum. Ağlamayacağım. Söz verdim bir kere. Belki biraz, Sadece biraz, Sensizlik kaçtı gözüme.