Multimedyada Ferman var.
İnsan yanlızlığı sever mi? Ben sevdim. Uzun süre yalnız kaldım, Gökay'sız kaldım. İlk zamanlar kendimi hayattan soyutladım. Ne yedim, ne içtim. Bütün gün odamda Gökay'ı düşünüp ağladım. Zorda olsa Rana ve Nisa'nın yardımıyla o kötü zamanlarımı atlatmayı başardım. Onlar bana yalnız olmadığımı hatırlattı. Her güldüğüm, eğlendiğim an Gökay'a ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum. Ta ki iki gündür gördüğüm rüyalara kadar. O rüyalar sanırım hayatımı değiştirecek.
----------
Güneşli bir cumartesi günü ve ben fizik çalışıyorum. Ne harika ama! Hiçbirşey anlamadığım konu anlatım kitabından gözümü ayırmama sebep olan şey telefonumun melodisiydi. Telefonumun ekranına baktığımda gördüğüm isim gözlerimi devirmeme neden oldu.
"Efendim Ferman?" dedim, uzatma çabuk söyle dercesine.
"Im Zühre merhaba, bugün buluşabilir miyiz, hava çok güzel."
"Fizik çalışıyorum, olmaz." deyip kestirip attım, sanki çalışmasaydım kabul edecekmişim gibi.
"Peki, kolay gelsin o zaman."
"Teşekkür ederim."
Ferman, yıllardır beni seven bir çocuk. İlk zamanlar ilgileniyordum. Tatlı çocuk. Konuşmaya başladığımızda, Nisa uzun zamandır Ferman'dan hoşlandığını açıkladı. Gerçi Nisa herkese aşık ama fazla kurcalamak istemedim, zaten umrumda bile değildi. Ferman iyi bir insan, fazlasıyla iyi. Benden soğuması için umursamaz davranmak zorundaymışım gibi hissediyordum.
Bana japonca gibi gelen fizik kitabını dolabıma kaldırıp Adam Fawer'ın 'Olasılıksız' kitabını elime aldım. Turkuaz örtülü yatağıma uzanıp kaldığım yerden okumaya devam ettim. Uzun süre okudum, durmama kapı zili neden oldu. Merdivenleri indim ve kapıyı açtım. Karşımda Ferman'ı görmeyi hiç mi hiç beklemiyordum.
"Ferman?"
"Ulan Zühre!" dedi içki kokan ağzıyla.
"Sen sarhoşsun. Evine git Ferman, zorluk çıkarma, lütfen." dedim en ikna edici olmaya çalışan ses tonumla. Ama Ferman pek ikna olmuşa benzemiyordu. Beni kenara doğru itip merdivenleri çıkmaya başladı. Engel olmaya çalışsamda beni ezdi, oldukça güçlüydü.
Odamdaydık. Ferman kapıyı kapatıp duvarın kenarına çöktü. Ben öylece dikilmiş onu izlerken ağladığının farkına vardım. Bir erkeği ağlarken görmek kalbime dokunmuştu. Onu böyle görünce birden kendime yakın hissettim.
"Neyin var?" diye sordum yanına otururken.
"Beni hiçbir zaman anlamadın be Zühre. Sen bana her soğuk davrandığında kalbimden bir parça kopuyor. Neden sevmiyorsun ulan beni? Ne olurdu sevsen? Ne yanlışım oldu sana?" montunun kollarına gözlerini sildikten sonra hıçkırdı. İşte bu kadarı fazla. "Ferman, yalvarırım ağlama." dediğimi umursamadan devam etti.
"Zühre, biliyor musun bazen düşünüyorum, keşke sevmeseydim diye. Ama sonra kendime kızıyorum. Lan seni karşılıksız sevmek bile şu siktiğim dünyadaki en güzel duygu be. Beni hiçbir zaman sevmeyeceğini bilmeme rağmen vazgeçmedim ben senden. Vazgeçmemde." bende ağlıyordum. Böyle duygular beslediğini bilmiyordum. Kalbim titriyordu. Kendimi tutamayıp Ferman'a sarıldım. Bir an duraksasada hemen sonra güçlü kollarını belime sardı. Şimdi daha çok ağlıyordu. Geri çekilmeye çalıştığımda "Yalvarırım biraz daha sarıl." diye fısıldadı kulağıma ağlamaktan titreyen sesiyle. Onu bu haldeyken kırmak istemediğim için dediğini yaptım.
Artık ayrıldığımızda "Gitsen iyi olur Ferman." dedim. Buna karşılık ayaklandı. Bir kaç adım atıp önümde durdu. Nefesi nefesime karışırken eliyle çenemi tuttu ve beni öpmeye başladı. Onu zorlukla ittirdiğimde "Ne yapıyorsun? Git burdan." diye bağırdım sesimin çıktığı kadar. Ferman ellerini saçlarının arasından geçirirken "Tanrım, Zühre be-ben üzgünüm, farkında değildim, inan ba-" Ferman'ın sözünü keserek konuştum.
"Ne çeşit bir pisliksin sen. Önce içip evime geliyorsun sonra güzel cümleler kurup kendini acındırıyorsun. Bu mu senin seviyen Ferman? Böyle mi seviyorsun beni? Bir daha gözüme gözükme, senden nefret ediyorum!" diye bağırdım gözyaşlarım arasından. Ferman hala birşeyler açıklamaya çalışırken "Defol git." diye bağırdım ve güç bela odamdan çıkmasını sağladım. Dış kapının kapanma sesini duyduğumda kendimi yatağıma attım ve telefonumu elime aldım. Nisa'nın numarasını tuşladım. Meşgule atınca Rana'yı aradım.
"Rana?"
"Zühre babamlayım sonra ararım." deyip yüzüme kapattı.
Kimsenin bana yardımı dokunmayacağını düşünürken aklıma Anıl geldi. Aramak ve aramamak arasında kaldım. Fazla düşünmeden aradım. İkinci çalışta açtı.
"Zühre, bu ne sürpriz." dedi şaşkın bir sesle.
"Anıl, buluşabilir miyiz?"
"Ağlıyor musun sen? Zühre, ne oldu, birşeyin mi var? Zühre?" Anıl endişeli sesiyle ardı ardına sorular sıralarken sadece onu dinledim, sanki sesi huzur veriyordu bana. Sanki melekler kulağıma bir ninni fısıldıyordu. Bu duygu çok garip hissettirdi. Bağıran Anıl'ın sesiyle kendime geldim.
"Zühre geliyorum hemen oraya."
"Tamam, Anıl endişelenme, adresi mesaj atıcam."
"Bekliyorum, acele et."
"Tamam." deyip kapadıktan sonra adresimi mesaj olarak attım.
Telefonumu komidine koyduğumda yüzümdeki gülümsemenin farkına vardım. Bu aptal gülümsemenin sebebi Anıl'dı. Benim için endişelenmesi çok hoşuma gitmişti. Öyle düşünürken dalmışım sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzündeki En Parlak Yıldız
Genç Kız EdebiyatıHayır! Hayır! Ağlamıyorum. Ağlamayacağım. Söz verdim bir kere. Belki biraz, Sadece biraz, Sensizlik kaçtı gözüme.