Öldürün beni! Salça soslu spagetti fabrikaları aşkınaa! Önümdeki mendile sümkürüp duvara, diğer kırk tanesinin yanına fırlattım. Ayy!
"Neden Tanrım?! Neden Daemon ve Katy? Nedeeeen?!" Opal'i saniyeler önce bitirmiştim ve şu an kitabın nerede olduğunu bile bilmiyordum. Yatağımın ucundaki yastıkları tek tek duvara fırlattım. Bir şeyleri parçalamam lazımdı işte.
Son yastığı da kapıya gönderdim ama kapı son anda açılınca yastık günün şanssızını buldu. "Ğaaa!"
Şaşkın şaşkın bana bakan Adrian'ı umursamadan yüzümü mendillerden birine gömüp ağlamaya devam ettim. "Neden, neden, nedeeen?"
"Iyi misin Küçük Kız?"
"Iyi mi görünüyorum? Iyi mi görünüyorum ya?" Sen nasıl bir gerzeksin Adrian he? Ne değişik bir insansın sen? Insan mısın acaba?
Gözyaşlarım deli gibi akarken kucağımdaki yastığı da boşta kalan duvara fırlattım. Yavru kedicikler aşkına!
Hayır, öyle her kitabın sonuna ağlayan bir sulu göz değildim ama-
Ah, kimi kandırıyorum? Ben Ölene Kadar'ın sonunda Vincent için üç gün üç gece yas tutmuştum. Ve Adam için, Scott için, Fred için... Daha sayabilirim?
Lanet olsun. Yazarlardan nefret ediyordum. Gözlerimi sımsıkı yumup yanımdaki peçete kutusunu sömürürken Adrian kararsız bir şekilde içeri girdi. Önce yatağıma oturmaya yeltendi fakat aklına nahoş anılar gelmiş olacak ki kardeşinin yatağına oturdu. Hâlâ gri gözleriyle, ne yapacağını bilemeyerek beni izliyordu.
Ah, muhtemelen o gerzek meşe bozması hayatında ilk defa ağlayan bir kız görüyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. Allison bu akşam odada değildi, ben de sadece kitap okuyacaktım ama lanet olsun ki yanlış, oldukça yanlış bir kitap seçimi yapmıştım. Ama, ama, ama... Nereden bilebilirdim kiii?
Kocaman büyük bir hıçkırık boğazıma takılınca dışarıda gökyüzünü kocaman mavi bir şimşek aydınlattı. Bu okulda ve Virginia'da, halihazırda bir hafta geçirmiştim ama hava koşullarına hâlâ alışamamıştım. "Yazarlardan -hıck- nefret ediyorum!" Ve daha fazla gözyaşı.
Yerimden kalkmadan duvarın dibindeki yastıklardan birini, kahverengi olanı -kahverenginden nefret ediyorum!-, kaldırıp tekrar ve tekrar duvara vurdum. Içindeki tüyler etrafa saçılana dek onu duvara vurmaya devam ettim.
"Şey, belki de sakinleşmelisin?" dedi Adrian kararsız bir sesle. Yastığı son kez duvara gönderip bağırdım. "Belki de defolup gitmelisin!" Mavi bir şimşek dalgası daha St. Astrid'in üzerinde gürledi. Elimi çeneme dayayıp hıçkırmaya devam ettim. Ah Katy... Piç kurusu Blake.
"Bence yüzünü yıkamalısın, iyi gelebilir." Ona öldürücü bir bakış attım. Beni deneme Adrian. Kafamı kaldırıp homurdandım. "Ya şaşırtıcı derecede cesursun ya da hiç şaşırmayacağım şekilde oldukça geri zekalısın. Oyum geri zekalı olduğundan yana."
Akademide geçirdiğim bir hafta boyunca kesin olarak öğrendiğim tek şey Adrian'ın geri zekalılık genlerinin beyin hücrelerinden fazla ve sağlam olduğuydu. Aslında onu çarpmayı bırakmalıydım. Zira beyin hücreleri israf edemeyeceğimiz kadar azdı.
Yanaklarımı elimin tersiyle silerek yataktan kalktım, mütevazi banyomuza gidip musluğu açarken beni takip etti. Mahremiyet diye bir şey yok ki arkadaş. Okul okul değil tımarhane zaten. "Biliyor musun, bir keresinde çikolatanın üzüntüye iyi geldiğini duymuştum."
Yüzüme bolca su çarptım. Çikolata mııı? Bak canım çekti şimdi ama. "Biliyor musun, yumruğumda yüzüne iyi gelebilir. Tam bu açıdan." Başımı kaldırıp ıslak gözlerle Adrian'ın aynadaki yansımasına baktım. Bugün neden bu kadar huysuzdum bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİZ
RomanceAilesini bir gece vakti yakarak öldüren adamlar ikizini kaçırdığında Felicia henüz kundaktaydı. Şimdi ise on yedi yaşında ve sinirlendiğinde neden bir trafoya dönüştüğünü merak ediyor. Cevaplar ise mektubunu aldığı St. Astrid Akademisinde. Ama ikizi...