Aşk denen duyguyu bilir misin, dostum? Elbette bilirsin, senin şu ana kadar en azından ucundan sapından fikir yürütemeyeceğin tek bir şey göremedim ben. Fakat ben ne aciz, ne cahil bir varlıkmışım ki aşk denen mucizevi duygunun farkına bu yaşımda anca varabilmişim. Meğerse aşk sanıp hissettiğim duygular yalnızca basit hoşlantılarmış da bilememişim. Nasıl bu kutsal duyguyu hissetme şerefine dahil olabilirdin, diye soracaksın çok eminim. Dur anlatayım sevgili arkadaşım, anlatayım ve yazıya dökerek şu anda hissetmekte olduğum bu eşsiz duygunun şiddetini bir nebze azaltmaya çalışayım.
Geçen mektubumda bir aileyi ziyarete gideceğimden bahsetmiş olsam gerek. Bugün de o bahsi geçen ziyareti gerçekleştirme şansı buldum, oh, ne çok geciktirmişim aslında kendimi, şimdi düşününce geçen günlerde yaptığım onca faaliyet o kadar boş ve anlamsız geliyor ki. Hayat amacımı bulmamak için ne denli uğraştırmışım kendimi.
Ziyarete gitmeden önce beni çok uyardılar, aslında gideceğim kişi bir aile değil tek bir genç çocukmuş. Ailesi, yine adlarını anmak istemediğim lâkin aynı kanı paylaştığım insanlar tarafından hezimete uğratılmış! Ah, bu kirli kanla onun yüzüne bakmak cüretini gösterebilmem sanırım hayatımda yaptığım en cesurca şey olmalı, dostum! Halk, uyarılarında bu acılı çocuğa dair birçok kötülemede bulundu: Kuzgun gibi karmakarışık, bakımsız saçları vardır, görünüşüyle zerre ilgilenmez dediler. Şahin gibi gözleri vardır sizi yalnızca bakışlarıyla bile Cehennem'in 7. katına sokar dediler,. Yılan gibi bir dili vardır, sözleriyle size doğduğunuz lanet ettirir dediler. Ah ki ne ah, aşk gözümü kör etti ve ben bu horlamalardan hiçbirini göremedim şu naçizane gözlerimle!
Kuzgun gibi saçlarla karşılandım; doğa anayla bir olmak ister gibi kendi hallerine bırakılmışlar ve benliklerini bu dünyanın sayısız günahından uzak tutmak istediklerini gösterecek biçimde bembeyaz tene yayılmışlardı, zira bu dünyadaki tek masum şey sahibi oldukları bedendi. Bir insanın bakımsız hali eğer bu ise, bu dünyadaki tek insan odur, diğer hepimiz ikinci değil- üçüncü sınıf varlıklarızdır, dostum!
Şahin gözü dedikleri gözlere baktım, bakmaz olaydım! Ah o gözler, o gözler nasıl işledi içime bilemezsin. Benden ruhumu istediler, ben de önlerine sundum, dostum! Doyumsuz bakışlarıyla ruhumun yetersizliğini yüzüme vurdular, bocaladım, bütün varlığımı serdim o gözlerin önüne. Öyle gözler, öyle gözler ki kendi gözlerimi oyup atmak istedim, o kadar yetersiz geldiler bana!
Yılanların zehriyle boy ölçüşür dedikleri dilden çıkan sözleri dinleme şerefine nail oldum, kulaklarım o güne kadar hiç böylesine temiz bir tınıya sarınmış, özenle dizilmiş cümleler duymamıştır, dostum! O sadece düşünsün, konuşsun, beni yerden yere vursun ama konuşsun istedim, dostum!
Ah, anlatamam, ah daha fazla anlatamam arkadaşım. Elim el verse yüreğim el vermez, yüreğim el verse zihnim el vermez. Bu mükemmel insanı sana nasıl tasvir edebilirim diye düşünmekten çatlayacak bu üçüncü sınıf varlığım! Edemem, edemem. Yanlış bir şey söylerim de onu olduğundan başka görmene sebep olurum diye kalbim korkuyla atıyor, çünkü senin gibi kıymetli bir arkadaşıma bu kişiyi en doğru şekilde aktarabilmek isterim! Fakat bunun zorluğu beni o kadar aşıyor ki.
Edemiyorum, edemiyorum! Bundan pişman mıyım? Asla! Kirli kelimelerimle bu kişinin masumiyetini bozmak kendime verebileceğim en kötü ceza olur, bunu yapamam dostum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Countdown to "Harakiri" [Sasunaru]
FanfictionBeyefendi bir Naruto'nun, en yakın arkadaşı olan Sakura'ya yazdığı mektuplardan oluşan minik bir hikâyedir. @Scorpie