Her şey yok olduğuna göre.. ne yapmam gerekiyordu? o olaydan sonra uyandığım odaya
resmen kapatmıştım kendimi. Ne yapmam gerektiğini gerçekten bilmiyordum.
Hayatımdan hep şikayet ederdim,edilmeyecek gibi de değildi zaten. Saatlerce kafa patlatmıştım
ama cevap bulamıyordum. Rüya mı görüyorum diye defalarca deli gibi kendimi bile tokatlamıştım.
Akıl hastası olma ihtimalim de vardı.. ama bunu nedense hazmedemiyordum. Yorgunluktan bitkin
düşerken kapım tıklandı.
'' Tatlım,girebilir miyim?''
dedi adam.
Şaşkınlıkla kalakaldım.
Kendi babamdam hiç böyle bir şey görmemiştim.
''tabii.'' dedim ister istemez.
Doğruldum ve kızıl saçlarımı arkaya attım. İçeri girdi ve yatağıma oturdu. İlgiyle bakıyordu.
çok tuhaf hissetmiştim. ''
sorun ne phoebe? Dünkü olayda biraz abarttıgımızı biliyorum ama
kardeşinin sana ihtiyacı var. Ablasısın sonuçta. Parti zaten her hafta olmuyor mu?'' dedi nazik bir sesleç
gülmek istedim.
Kendi hatasını *tabi hatamı bilmiyordum* kabullenen bir babam mı vardı? ya da işte,her neyse..
ama durumu toparlamak zorundaydım,en azından çözene kadar. ''
haklısınız aslında baba,'' dedim
resmen boğulur gibi bir sesle. Baba demek ne garipti?
"Ben abarttım. Bilirsin,ergenlik zor'' dedim
gülümseyip. Bana gülümsedi çok tatlı bir biçimde,
''bunu kabullenen bir kızım olduğu için çok şanslı bir adamım.
Neden annene de örnek olmuyorsun?'' dediğinde istemeden güldüm. '' o zaman barıştık mı?'' dedi. Kafamı salladığımda
bana sarıldı. Felç geçirir gibi kalakaldım. Ama garip kaçmasın diye ben de ona sarıldım. Sonra çekildi, ''josie bugün onunla
ilgilenmedin diye alındı. İstersen bir bak''
deyip odamdan çıktı. Sanki kendi kardeşimmişcesine endişenelip odadan çıktım
ve tabiri caizle sesleri dinleyerek odasını buldum.Ne yapayım,ev büyüktü.
''hey,'' dedim. Yerde oturmuş oyun oynuyordu. Bunu da isterdim hep; beni seven küçük
bir kardeşimin olmasını. ''ben sana küstümm '' dedi çocukca bir şekilde uzatarak.
''hmm,çen bana küştüyn müü?'' dedim ve hemen yanına gidip gıdıklamaya başladım.
Gülerek''abla dur abla dur ama'' yalvardı ama daha çok gıdıkladım.
''artık küsmek yok anlaşıldı mı küçük hanım?'' dedim kıkırdayıp. ''tamammm'' diyerek sarıldı beni sarsarak.
''ah tamam tamam öleceğim!'' dedim tatlı bir sitemle. O sırada annem ''Phoebe ,'' diye seslenince ''hemen geliyorum,sen oynamaya devam et.''
dedim ve odasından çıktım. Salona girdiğimde araba anahtarı verdi bana. Kaşlarım ne oluyoruz dercesine kalktı.
''kızım şekeri alır mısın? benim işim var'' dediğinde kafamı salladım. Marketten şeker almak için gönderiyordu da,neden araba anahtarı veriyordu ki?
cüzdanını açıp bir miktar para çıkarıp verdi. ''İlaçlarını da alırsın,'' dediğinde istemeden, ''ha?'' dedim.
kaşlarını çattı, ''hani şeker veterinerdeydi ya? onu alır mısın diyorum,'' kafamı salladım mecburen. Hayvanın adı şekerdi demek ki.
tam benim koyacağım bir isimdi. ''Tam benlik isim'' dedim fısıltıyla. ''e zaten sen koydun?'' dedi annem gülerek.
şekersiz kahveyi içerken ki mimiklerim galiba şuana da yansımıştı. Annem daha fazla sorgulamadan kaçar gibi
''ben gideyim o zaman,'' diyerek kendimi dışarı attım. O kadar şoka girmiştim ki dışarıya çıkmayı akıl edememiştim.
Burayı hayatım boyunca görmediğime emindim. Florida da böyle binalar yoktu ki? Bir saniye.. floridadaydık değil mi? o kadar da
uçmuş olamazlardı!
Gördüğüm ilk kişiye, ''pardon? biz neredeyiz?'' dedim. Şaşırıp caddenin ismini söylüyordu ki durdurdum.
''Hayır şehir ülke ya da her ne sikimse neredeyiz diyorum! yıl saat kaç? söyler misiniz!'' dedim histerik atağı geçirir gibi.
Adam da sinirlenmişe benziyordu. ''New orleans,2019 yılındayız ve pazartesi günü! iyi misiniz? ne saygısızlık bu böyle!'' diye söylene söylene gitti.
olduğum yerde durdum öylece. New orleans.. Hayallerimin yeriydi. Bir insan aynı anda kaç şeyi hissedebilirdi? korku,şaşkınlık,mutluluk,heyecan,üzüntü
tekrar korku.. nasıl mümkün oluyordu bunca şey? sihir miydi bu? Filmlerdeki gibi bir cadı mı yapmıştı..
resmen farklı bir hayata atılmış gibiydim. Tam da o gün denizde dilediğim gibi..
düşüncelerimin arasında boğulurken derin bir nefes aldım. Beynim kaldıramıyordu artık. Çığlık atmak istiyordum.
New orleans'ı çok sevdiğim için araştırıyordum,bu yüzden yerleri az çok bilirdim. Ünlü Frenchmen caddesine gittim.
yakın olması da ayrı bir şanstı(!)
caz dinlemeyi çok severdim.. Buraya gelebildiğime inanamıyordum.Oysa imkansız gibi gelirdi..
Her şeyi boş verip bu sihirli yerde olmanın tadını çıkarmaya karar verdim. Bu her nasıl olursa olsun,bir
şanstı benım için.
Etrafıma baktım yüzümde 32 diş bir gülümsemeyle. İnsanları bile farklıydı.. Daha sakin,daha iyi.
Kendi kendime gülüp kendime söz verdiğim şeyi yaptım.
''New orleansı seviyorummm!'' diye bağırdım. Eğer New Orleans'a gidebilirsem,ki imkansıza yakındı,
çılgın şeyler yapacaktım. Her saniyeyi,saliseyi,her anın tadını doyasıya çıkaracaktım.Kendime söz vermiştim.
Ve bunu tutmazsam kendimi dövmem gerekirdi. Herkes bana bakmıştı ama gülüp onları tiyatrocu
gibi selamladım. ''İnanılmaz güzelsinnizzz,'' dedim gülerek ve resmen polyanna gibi zıplayarak yürümeye başladım.
Etrafıma bakarak döndüm. Dışarıdan gören tabi ki deli zannediyordu. Zaten şuan normal olmam beklenilemezdi.
''Seni görebildim sonunda,'' dedim gözlerim sulanırken. Mutluluktan ağlayacaktım. ''teşekkür ederim,teşekkür ederim,'' dedim etrafımda
dönerken. Nasıl,kim sayesinde buradaydım bilmiyordum ama binlerce kez ona teşekkür etmek
istiyordum. Hayallerim oluyordu! Mutlulukla gülüp etrafa baka baka gezmeye basladım. Herkes garip baksa da
kimse Florida ki gibi saygısızlık etmiyordu. Güzel bir yerdi,hem de çok..
Her yer sanat ve tarih kokuyordu. Havası bile çok güzeldi. Etrafa bakarken gözüm birine takıldı.
Sırtı bana dönüktü,ama yürüyüşünü sanki bir yerden tanıyordum. Saçma bir şekilde onu takip etmek istedim. Kıyafetleri de birini
anımsatıyordu. Onu biraz geriden takip etmeye başladım. Sahiden delirmiştim galiba? telefonu çaldığında açtı ve konuşmaya başladı..
İşte o an.
O an dünya durdu.
Kainat bile durmuş olabilirdi.
Bu aksan,bu aksanı nerede duysam tanırdım. Sert ve emredercesine konuşuyordu.
KLAUS?
KLAUS MİKAELSON?
kafamı salladım ve salaklığıma yandım. Joseph'ti bu.Sihirli şeyler yaşıyor olabilirdim,ama bu kadarı da olamazdı zaten.
Joseph'i klaus kadar sevmesem de heyecanla yanına gittim ve kolunu tuttum.
Bana döndüğünde aynı klaus gibi kaşlarını kaldırdı.
''Joseph Morgan? sizi göreceğimi hiç düşünmezdim. Galiba en şanslı günümdeyimm,'' dedim heyecanla ve sırıtarak ona bakıyordum.
Aynı,gerçekten aynı klaus gibi küçümseyerek baktı ve sırıttı.
''Kimden bahsettiğini bilmiyorum,love. Ama kimseye benzemediğime eminim,'' dediğinde güldüm.
'' Hala rolden çıkmadınız mı? Sizi çok seviyorum ben. Çok çok iyi bir oyuncusunuz. Kimse o karakteri
o-'' derken saygısızca lafımı kesti. '' love, saçmalıklarını dinlemek isterdim ama işim var. Kafayı bulmadan gez,''dediğinde
kalakaldım.Bir günde kaç kere böyle olacaktım? bu kadarını kim yapabilirdi? klaus olamazdı. Dizi karakteriydi be o!
O giderken şansımı denedim.
''Klaus?'' dedim. Yavaşça döndü ve sırıttı. ''Demek beni tanıyorsun?'' ona sen hayaletsin dermiş gibi baktım. Bu klaus.. Diziye ilk
girdiğindeki haline benziyordu. '' Baban Mikael mı? o buraya geliyormuş!'' dedim. Joseph'ti eminim. Kameralar hala çalışıyordu diye
rolden çıkmıyordu herhalde.
Ama adama bakarken bir anda yok oldu ve beni arkamdan duvara ittirdi.
Boğazımdan tutup biraz sıktı.
Bu.. bunu Joseph yapamazdı. ''sen.. sen gerçekten Klaus musun? sen gerçek misin?'' dedim.
''babamı nereden tanıyorsun!'' diyerek hırladı resmen.
''yalan söyle- söyledim. Lütfen.Bak.. Sen... bana inanman gerek.Biliyorum acımasızsın ama.. hayallerimdeki her şey şimdi olmuşken
lütfen öldürme.Gerçek hayatıma dönünce öldür'' diyerek saçmaladım. Ölmek istemiyordum,şimdi olmaz.
''ne saçmalıyorsun sen?'' dedi daha çok dibime girip,ama bu tavrı biliyordum. İlgisini çekmiştim.
''Adın Niklaus Mikaelson,Atlantada doğdun. Kardeşlerini çok seviyorsun,ama.. korkuyorsun gidecekler diye.
yalnız kalmaktan korkuyorsun,çünkü aslında duygusal birisin. Seni tanıyorum. Ama.. bir diziden. Lütfen..yalan söylemiyorum.'' Dedim korkuyla kekeleyerek. Klaus Mikaelson'a aşıktım ama..
O kötü bir karakterdi.
En azından tanımadığı kişilere karşı.
Ve kesinlikle beni tanımıyordu.
Şüphe ve şaşkınlık arasında gidip geldiğini görebiliyordum. Kaşlarını hep yaptığı gibi kaldırıp gülmeye başladı. Çok güzel. Bir mucize olmuştu ve şimdi ölecektim.
Yaşasın hayat!Umarım beğenirsiniz. Klaus hayranları,hadi ama beni yalnız bırakmayın. Daha yeni yeni kurguluyor ve yazıyorum. O yüzden her türlü eleştiriye*saygılıca olduğu taktirde* açığım. 1172 kelime yazmışım. Aferin bana djjdjd.
Siz Klaus'u görseniz ne yapardınız?
Lütfen yorum atın.
Klaus aksanı ile;bol bol love.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denizaltı
Teen FictionSaçma hayatım dersem klasik ergenler gibi görünürüm,değil mi? Ergendim ama klasik değildim.. Ah! Kimi kandırıyorum ki? Tabi ki klasiğim. En azından şimdiye kadar hayalini kurduğum hiç bir şeyi yapamadım. Yapamamıştım. Ve hiç yapamayacağımı sanmıştı...